Doç. Dr. Özgür Savaşçı
Alevi Akademisi Bilim Kurulu Başkanı
(10.06.2006)
Alevi Gençliğin Eğitim Sorunları
Açış Konuşması
[10 Haziran 2006, Cumartesi, saat 13.20-13.30]
Değerli Üyeler, Sevgili Konuklar,
Son yarım yüzyıldır Alevilik bir dönüşüm
süreci içinde. Buna "kabuk değiştirme" diyenler
de var.
Bu süreç bazı sorunların yanı sıra, bazı olumlu gelişmeleri
de beraberinde getiriyor. Bu olumlu gelişmelerin başında,
Aleviliğin içinden gelen kişilerin yolunu erkânını inceleyen,
araştıran akademisyenlerin olması ve Aleviliğin akademik
ortamlarda tartışılması gelmektedir. [Aslında bu tartışma
sözü yerine görüşme sözü kullanılsa daha iyi olur. Görüşmek
"birbirini görmek", yani cemalin cemal görmesi
ile gerçekleşir. Tartışmak ise "birbirini tartmak"
demek. Ne yazık ki bizim insanımız birbirini tartayım
derken, sözle birbirini tartaklıyor.]
İşte akademi böyle bir görüşme yeri, fikirlerin buluşma,
akademisyenlerin araştırma yeridir. Alevi Akademisi
Bilim Kurulu ise daha çok yeni. Acelemiz var, çünkü
zaman aleyhimize işliyor; ama aceleye düşmemek gerek.
Çünkü yeteri kadar düşenler var. Yanlış adım atma lüksümüz
yok. Çünkü yeteri kadar yanlış zaten yapılıyor.
Bu düşünce ve duygularla Alevi Akademisi
Bilim Kurulu Başkanı olarak bur görüşmemizin verimli
geçmesini diliyor, bütün katılımcılara aşk u niyaz ediyorum.
Alevi Gençliğin Eğitim Sorunları
Alevi gençliğinin sorunu denince, akla ilk gelen Aleviliğin
günümüzdeki en temel sorunu olan "bilginin aktarıl(a)ması
olur.
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından başlayarak köyden kente
göç olgusuyla birlikte Alevilik, kendisini o zamana
dek karşılaşmadığı sorunlar karşısında bulmuştur. İstese
de istemese de yavaş yavaş gizlilikten, bilinmez olmaktan
çıkmış, bilinir, görülür ve çeşitli ortamlarda tartışılır
olmaya başlamıştır.
Bu durum aynı zamanda siyasilerin Alevileri ve Aleviliği
keşfetmesini, yatırım alanı olarak değerlendirmesini
de beraberinde getirmiştir. Buna koşut olarak, eş zamanlı
olarak da, kapalı köy toplumunda saygın bir konumu olan
dedeler de - saygınlıkları azaldığından - işlevlerini
tam anlamıyla yerine getiremez olmuşlardır.
Yine bu bağlamda, yani kente göç olgusu çerçevesinde,
Alevi gençlerin temel eğitim sonrası eğitim ve öğretim
olanaklarından eskiye oranla daha fazla yararlanır olmaları
da dedelerin "eğiticilik" (mürşidlik, mürebbilik)
işlevlerinin aksamasında etkili olmuştur.
Bilgi muhafazası ve aktarımı konusunda
sözlü yola zorlanmış olan Aleviliğin terminolojisi ve
içeriği dışarıdan bir yaklaşımla kavranamayacağı gibi,
bugün bunları gençlere anlatmakta Alevi dedeleri haylice
zorlanmaktadır.
Bu zorluklar Türkiye dışında, örneğin
Avrupa'da yaşayan Alevi gençleri arasında daha da katmerleşmektedir.
Türkiye'deki Alevi genci, örneğin Ehlibeytin katarı
didarı şifresini çözmekte, kavramakta zorlanırken; Avrupa'daki
Alevi genci ise bunun, örneğin Almancasını bulmakta
zorlanmaktadır. Türkiye'deki Alevi genci, Yunus Emre'nin
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize
dizelerine, en azından kulak âşinalığı
bakımından yabancı değilken, Avrupa'daki Alevi gençliği
[ki buna aslında yetişkinler de buna dahildir], örneğin
miskin ve kamu sözcükleri karşısında çaresiz kalmaktadır.
Çünkü bunlara Türkçe olarak da, Almanca olarak da yabancı
olduğu gibi terim olarak da tanımlayacak kişi veya kurum
bulamamaktadır.
Bu söylediklerimi Almanya'da yaşadığım
üç örnekle somutlaştırmak isterim.
Yukarıda açıklamaya ve örneklemeye çalıştığım,
genel gelişmelerin getirdiği nesnel olumsuzluklara,
Alevi ismini kullanan kimi "örgüt" ve "önderler"
tarafından siyaset/ticaret/kişisel hidayet ve/ya bölücülük
doğrultusunda Aleviliğin alet edilmesi de eklenince,
Aleviliğin ne olduğu ve ne olmadığı Alevi gençler için
anlaşılmaz boyutlara ulaşmaktadır.
Alevi gençliği inancını kimden ve nerede
öğreniyor?
Yarım yüzyıl öncesine kadar bu sorunun
yanıtı gayet netti ve bu konuda herhangi bir sorun yaşanmıyordu:
Çünkü Alevi genci inancını köyünde, âyin-i cemlerde
dedesinden öğreniyordu. Ve Aleviler her türlü asimilasyona
ve zulme karşı kendilerini koruyabiliyorlardı. Yüzyıllar
boyunca, Alevi olmayan egemenler tarafından başarılamayan
asimilasyon girişimleri, bugün yukarıda saydığım [ve
"siyaset, ticaret, kişisel hidayet, bölücülük"
diye adlandırdığım] dört amaçtan birisi veya birkaçı
doğrultusunda faaliyet gösteren "Alevi" örgütlerinin
- en terbiyeli bir ifadeyle - yanlış yol izleyen ve
bu inancın değerlerini hovarda birer mirasyedi gibi
harcayan, böylece - bilerek veya bilmeyerek - bu güzel
inancın içeriğini boşaltıp onu marjinelleştiren yanlış
yoldaki "önderleri" başaracak gibi görünmektedir.
Gün, bu konuda önlem alma günü; zaman, yola sahip çıkma
zamanıdır. Çünkü: Unutulmamalıdır ki, gençlerini kendisine
çekemeyen, onları kendisinden soğutan inancın sonu asimilasyondur.
Kendisini bir sonraki kuşağa aktaramayan sadece diller
ve kültürler değil, inançlar da tarihin sahnesinden
silinmiş gitmişlerdir.
Gerçeğe hü, mümine rahmet, münkire yuh
ola...
Doç. Dr. Özgür Savaşçı
Alevi Akademisi Bilim Kurulu Başkanı
|