Gercek Ilim
Alevi Birlikleri Yayin Organi

AnaiayfaForumYazarlarSiirlerDeyislerArsivTanitimIletisimLinkler
 

Biz Kimiz?
Ilk Kurucular
Alevilik Nedir?
Aleviligin Kurumlari
Guzel Sozler
Hz. Ali'den Ozdeyisler
Kirklar Meclisi

Alevilikte
 

On Iki Imam
Dort Kapi Kirk Makam
On Iki Hizmet
Dedelik Makami
Post Dedesinin Vasiflari
Cem
Musahiplik
Muzik
Dar
Duskunluk
Semah
Dualar
Edebiyat
Kerbela Vakasi
Kerbela ve Takvim
Kerbela Mahser Gunu
Yedi Ulular
Kutsal Gunler
Kurban
Hizir Kulturu
Oruc - Namaz
Cenaze
Nikah
Kadin
Genclik

Hukuk Kosesi
  Aile Birlesimi
Emeklilik
Onemli Linkler
  Alevi Yol
Dr. Ismail Engin
Cem Vakfi
Cem Radyo
Alevi Bektasi Federasyonu
HDF Almanya
Pirsultan.net
Yazarlarimiz
 

Muhiin Cevahir
Zulfikar Yalcinkaya
Ali Sefa
Musa Dikman
Hatice Eldeniz
Haydar Oztoprak
Ali Yakar

Konuk Yazarlar
  Ali Serdar Polat
Murtaza Demir
Ahmet Altan
Ismail Onarli
Mustafa Tosun

Metin Gulbol
Seyyit Miktat Guler
 


Ulusal Komplekslerimiz

Bireysel kompleksler neyse de, ulusal komplekslerimiz vahim. Ulusal kompleksler hepimizi birden bir paranoya içine sürükleyebiliyor.

Yıllar yılı bir “Moskova” umacısı vardı... Neyse ki; SSCB dağıldı da bundan kurtulduk.

Bir de ülkesi milleti ve devletiyle bölünmez bütünlüğümüz, "çakıl taşı vermem" edebiyatının bolca yapılmasının nedeni olan bölünme korkumuz var. Bu en önemli korkularımızdan biri.

Başka nelerden mi korkuyoruz ?

Kürtler, Aleviler, Solcular, Yunanlılar, Ermeniler.. Bu arada İran’ı, Suriye’yi saymayı unutmayalım. Sonra İslami Şeriat da var... En yenisi ise Avrupa Birliği.

Hayatı kendimize zehir zıkkım etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Kıbrıs son zamanların en baş ağrıtan sorunu. Bir de Kuzey Irak’ta bir Kürt Devletinin kurulma olasılığı var ki, o uykularımızı hepten kaçırıyor.

Hiç dostumuz yok... Düşmanımız çok. Sağımız, solumuz düşman kaynıyor. Bizi bölmek güçsüz düşürmek istiyorlar. Aklımızdan geçenler bunlar, uykularımızı bölen rüyalarımızı karabasanlara açan korkularımız bu kadar da değil. Liste bir hayli uzun ama şimdilik bunlarla yetinip yeri ve zamanı gelince diğerlerinide ekliyelim...

Gücümüzü, birliğimizi bölüp bizi güçsüz düşürmek isteyenler vardır elbette. Devletlerin bütün dostluk söylemlerine ve ticari, siyasi ilişkilerine rağmen bir birlerine karşı sürekli olmadık girişimlerde bulunabileceği devletin eskiliği kadar eski bir olgudur.

Ancak ne varki bizim sürekli korkular ürettiğimiz bizi bölmek ve güçsüz düşürmek istediklerine inandığımız ülkeler ve devletlerin bu alandaki çabaları hep sınırlı kalmıştır. Gerek kendi iç sorunları gerekse devlet geleneği veya diğer bir çok nedenden dolayı düşman bellediklerimizin bu alandaki çabaları dost bildiklerimizden daha sınırlı düzeyde kalmıştır.

Ülkenin bugünkü panaromasının asıl sorumluları “dost” bildiğimiz ve yan yana durmak istediklerimizin kendi yararları adına bizi düşürdükleri noktadır. Maliyemiz hakkında kendi kararlarımızı veremiyoruz. Borç batağındayız. Ülkemizin insanını doyuramıyoruz. Milyonlarcası yurtdışında, bir o kadardan fazlası açlık sınırının altında yaşıyor. Bütün bunlar düşman bildiklerimizin çabaları ile olmadı.

Yaptığımız binalar nasıl ayakta kalmayı başaramıyorsa, biz de öyle sallanıp duruyoruz. Yere düşmemiz, kendi enkazımız altında kalmamız an meselesi.

Şimdilik bütün bunları bir kenara bırakıp birlikte biraz düşünelim. Kıbrıs sorunumuzla başlayalım.

Kıbrıs 1974 yılına kadar bizim de tanıdığımız bağımsız bir devlet miydi ?

Evet, dünyanın ve bizimde tanıdığımız bağımsız bir devletti. Bizim Kıbrıs’a girmemizle bağımsız Kıbrıs Devleti ortadan kalktı.

Neden girdik Kıbrıs’a ?

Bir görüşe göre soydaşlarımız katlediliyordu, bizde onları korumak için Kıbrıs’a girmek zorunda kaldık. Bu bir yanıyla doğru. 1974 Kıbrıs Hareketinden önce işlenen bir kaç cinayet haberi o zamanın günlük basınında resimleri ile manşetten verildi. Bu durum Türkiye’nin adaya müdahelesine olanak veren bir durumdu. Ardından çok doğal olarak ABD ve İngiltere’nin de onayı ile garantörlük hakkımızı kullanıp adaya girdik... Buraya kadarı bilinen bir şey. Bütün olayın görünen ve bilinen bölümü bu kısmı. Ancak gerçek gördüğümüzle sınırlı değil. Asıl gerçeği ve bütün hareketin amacını belki daha yıllarca bilemeyeceğiz. Ancak kendimize soracağımız doğru sorularla gerçeğe yakın bir düşünceye varmamız mümkün. En azından böylece olup biteni anlamlandırabiliriz.

Öncelikli soru ise : Kimin işine yaradı bu hareket ?

Geldiğimiz noktada bugün çok rahatlıkla bu soruya bir yanıt vermemiz olanaklı. Bence Türkiye’nin işine yaramadığı kesin. Türkiye’ye fazladan bir maddi külfet olmasını bir yana bırakırsak dışpolitikada sürekli bir ayak bağı oldu. Adadaki soydaşlarımızın işine yaramadığını da 30 yıl sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki seçimler bize gösterdi.

Bu hareket tek Yunanistan’ın işine yaradı. Anımsayacaksınız 1974 yılında Yunanistan’da Albaylar Cuntası iş başındaydı ve Yunanistan’ın tüm sivil politikacıları, yurt dışında bu Albaylar Cuntasını göndermek için uğraşıp duruyorlardı. Avrupa’nın ve ABD’nin tüm baskılarına rağmen albayların gitmeye niyetleri yoktu. Tam aksine ABD’nin bazı yaptırımlarına karşılık, Albaylar Cuntası NATO’nun askeri kanadından ayrıldı ve SSCB ile flört etmeye başladı.

İşte tam da bu aşamada Kıbrıs’ta bazı olaylar olmaya başlamıştı. Önce bir darbe ile Makaryos iktidardan uzaklaştırıldı ve ardından Türklere saldırılar başladı ve bildik cinayetler gündeme geldi. Çok doğal olarak Türkiye bu gelişmeye seyirci kalmadı ve garantörlük haklarını kullanarak adaya müdahale etme hakkını kullandı.

Kıbrıs Hareketi’nin ilk aşaması daha tamamlanmadan, Yunanistan’da ki Albaylar Cuntası köşeye sıkıştı. Çünkü adada olup bitenler Yunanistan’ın Albaylar Cuntasına mal edilmiş ve yapılan darbenin ardında Yunanistan olduğu, Albaylar Cuntasının Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek isteği olarak dünya kamuoyuna mal olmuştu.

Türkiye’nin müdahalesi ile içte ve dışta Albaylar Cuntasına gelen tepkiler daha fazla direnmelerini olanaksız kıldı. Yurt dışındaki sivil muhalefet yönetime geldi. İşte bu hareketin son noktasıydı aslında. Ama biz hızımızı alamadığımız için hareketin ikinci aşamasına başlamıştık bile... Kıbrıs’a girmemiz konusunda olur veren başta ABD ve İngiltere olmak üzere bütün batı, bu aşamadan sonra bize askeri, ekonomik bir çok yaptırımı içeren ambargo uygulamasına geçti. Kıbrıs bu tarihten sonra bizim dış politikamızda bir sorun olmaya başladı.

Ecevit’in hareket sırasında yaptığı çok önemli bir açıklama vardır ve hala o açıklama her Kıbrıs belgeselinde gösterilir. “Biz adaya Türklere ve Rumlara barış götürmek için gidiyoruz. Bu bir barış hareketidir” (aklımda kaldığı gibi aktardım) Hareket adaya barış götürmedi ama Yunanistan’a barış götürdü. Bu hareket sanki bütün bir resme bakıldığında, Yunanistan’daki Albaylar Cuntasına karşı yapılmış bir harekettir.

Yunanistan’ın sivil muhalefetinin ve onları destekleyen ABD ve Avrupa’nın yapamadığını biz bir kaç hafta içinde başardık ve Yunanistan’a demokrasi gelmesini sağladık. Kendimiz için beceremediğimizi komşumuz için becerdiğimiz bir tarihi olay bu... Oysa kendimiz için de bu kadar becerikli olmalıydık.

Şimdi gelelim Kıbrıs’ın yeniden bağımsız bir devlet olması durumunda bizim için nasıl bir tehdit olacağına.

Kıbrıs 1 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Birliğine girecek. Bu tarih bir anlamda bizim adadaki askeri ve siyasal varlığımızın da son bulması anlamına geliyor. Tehdit olgusu tamda bu noktada gündeme geliyor. Avrupa Birliğine girecek olan Kıbrıs, bir şekilde Yunanistan’ın Kıbrıs’ı topraklarına katması gibi yorumlanıyor. Oysa Avrupa Birliğine giren Kıbrıs ne kadar Almanya'ya katılıyor ise o kadarda Yunanistan’a katılıyor. Bütün bu akla hayale sığması pekte kolay olmayan düşünceler bir yana bağımsız bir Kıbrıs’ın Türkiye için tehdit oluşturacağı varsayımını ise hepten anlamak olanaksız.

Günümüzün savaş araçları ile Kıbrıs’ın stratejik hiç bir önemi yok. Bunu anlamak için Irak Savaşını anımsamak yeterli. İngiltere Londra dan kaldırdığı uçaklarla Bağdat’ı bombaladı. Bu anlamda Kıbrıs söylendiği gibi çok da önemli bir stratejik ada değil... Türkiye'nin güneyinde Anadolu’nun bağrına uzatılan bir hançer hiç değil.

Kaldı ki Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak Kıbrıs’ın ve Kıbrıs üzerinden Yunanistan’ın bize saldıracağını varsaymak hepten bir saçmalık olur. Avrupa Birliği içinde bir Yunanistan ve Kıbrıs’ın bize saldırması demek Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye savaş ilan etmesi ile aynı anlama gelir. Bizim de Avrupa Birliğine girmek için didinip durduğumuzu da buna eklerseniz bu sav hepten komik olup çıkmakta.

Avrupa Birliği hem bize saldıracak potansiyel bir düşman, hem biz Avrupa Birliği’ne girmek için 40 yıldır uğraşıp duruyoruz. Bu korkuyu hepten komik eden bir başka durum.

Gerisini siz düşünün !!!

Hasan Kaya

 

 
 
Dedeler
 


Izzettin Dogan

Sinasi Koc

Haydar Samut

Niyazi Bozdogan

Kamber Kutlu

Ismail Aslandogan

Mahmut Doganoglu

Mustafa Aklibasinda

Veliyettin Ulusoy

Dernekler
 

Lubeck Alevi Kultur Burosu
HAMM ve Cevresi Alevi Kultur Birligi
KOLN Haci Bektas Veli Kultur Tanitim Dernegi
HARBURG Alevi Kultur Birligi
Stuttgart Alevi Kultur Merkezi
Hollanda Aleviler Birligi
Viyana Alevi Kultur Dernegi
Bak-Der Igdeli - Hannover

Konsolosluk Bilgileri
  Askerlik
Dogum
Evlilik
Olum
Pasaport
Pembe Kart
Telefon Numaralari
Vatandaslik
Vekalet
Esya Goturme
Vize Bilgileri
Anasayfa - Yazarlar - Siirler - Deyisler - Arsiv - Tanitim - Iletisim - E-mail - Linkler
20.11.2004 tarihinden itibaren : Tasarim: M. Ali Oksuz