İnsan yüreğindeki ses daima doğruyu söyler diye bir
terim var. Kimi bilir kimi bilmez onu ben tayin edemem.
Yaşam amacını gözden kaybetmiş bireylerin oynadığı oyunlara
gelenlerin sayısı az değil. Herkes „ ben doğruyu söylüyorum“
demesi aslında yalan söylediğini göstermez mi? Hoşuma
gitmeyene kış, gidene hoş demek elbette kolayına gider
insanın.
Son dönemlerde alevi camiasında ismi sayılı insanların
irili ufaklı yorumlarını değerlendirecek olursam, kendi
kuyularındaki su kuruyacakmış korkusuna kapılmışlar
adeta. Ne olur bu korkuya kapılınca, hemen en yakın
kuyunun suyunu el atmak. Ama el atmak öyle kolay olmuyor.
Ne yapılıyor bu durumda? Çamur atmak gerekiyor kuyuya.
Kuyunun bulandığını görenler kuyuyu terk eder böylece
çamur atanlarda amacına kavuşmuş olurlar.
Ama yanılgı var burada. Çamur attıkları kuyu bir can
damarıdır. Can ayrılırsa hayat biter. Onun için öyle
kolay kolay atılan çamurla kuyunun suyu bulandırılamaz.
Lakin çok sayıda insan inanır olurlar çamurlu olduğuna.
Üzülerek tespit etmek gerekir ki, alevi toplumu bölünmüş
parçalanmış işlevsiz hale getirilmiştir. Her parçalanmışlığın
başında bir çoban. Bu çoban değneğini hangi yöne gösterirse
sürü oraya gitmektedir. Birde bu sürüyü izleyenler vardır.
Bu izleyenlerdir aslında suyun bulandırılmasına yardımcı
olan. Ama çamur atmak isteyenlerin işine yarar bu durum.
Her ne kadar içimizde var olan biteni dışa yansıtmayalım,
itler bize güler dedikse de , demek ki olmuyor. İçimizde
var olan yarayı söküp atmadıktan sonrada sağlığa kavuşmak
zor oluyor.
Alevileri şöyle düşüneceksiniz:
Aleviler toplam 20 kişi
Bunlardan 5 a grubu sürüsü
Diğer 5 b grubuna ait
Bir diğer 5 c grubuna ait
Kalan diğer 5 kişi ise gruplarda aradığını bulamayanlardır.
( İş dalında buna serbest meslek derlerdi)
A-B-C grubunda yıllardır ne aldık ne verdik diye bir
muhasebe yapacak olursak, entrika, yalan-dolan, kariyer
düşkünü insanların saldırıları ve bazıları iyi niyeti
kullanan miras yiyenlerden başka bir şey görmek zaten
mümkün değil.
İnsanlar taktik üretme sanatında çok ilerlemişlerdir.
Alevi camiasında bireylerin birer alevi olarak görülerek,
tanrı yerine konması ve adeta millet meclisindeki milletvekilleri
gibi dokunulmazlığı söz konusu olmaktadır. Güncel Alevilerde
hiyeraşik yapı bile değişmiş. Biri başkan, diğeri yardımcı,
sonra diğeri bilmem ne sorumlusu ve bunun komplesi “
merkez” oluyor. Merkez ne derse o misali, sürü melene
melene çobanın peşinde gitmekten vazgeçmez.
Anlaşıldığı kadarıyla alevi siyasetini yapanlardan
kendimce bahsetmeye çalıştım. Her devlet yapısında din
ve siyasetin birbirine karıştırılmaması gerekir diye
yasalar çıkartmışlar, çıkarmayanlar ise çıkartmaya çalışıyorlar.
Alevilerin devleti yok ama siyasetini bol bol yapıyorlar.
Gönül isterdi ki onca yaptıkları siyaset kadar Aleviliğe
de sahip çıkarak geliştirseydiler de elimizde bir bayramız
olsaydı.. Ama maalesef o günler çok uzakta. Önce sıra,
kendilerini başka yerlerde kabul ettirememiş insanların
Aleviliği kullanarak kariyerlerini yerine getirme çabalarını
izlemektedir.
Sabır etmekten fayda var mi? bilinmiyor.
Aleviliği en güzel bir şekilde yaşadığımız ve gerçekliği
önümüze sergileyen sanatçılarımızın sazından sözündendir.
Geleneğini unutmamış bir şekilde canlandırdığı ve yorumladığı
büyük düşünürlerin yolumuzu aydınlatan sözleri ve mirası
bize vermelerini bir mutluluk ve tek imkan olarak görmek
gerekir. Yoksa bu siyasetçilere kalacak olursak, Alevi
kelimesini sadece bir maske olarak kullanır, yüksek
denizde kaybolmuş bir sandal gibi çalkalanır durur nerede
olduğumuzu bilmeyiz. Bunu istemiyoruz ama değil mi?
|