Gercek Ilim
Alevi Birlikleri Yayin Organi

AnaiayfaForumYazarlarSiirlerDeyislerArsivTanitimIletisimLinkler
 

Biz Kimiz?
Ilk Kurucular
Alevilik Nedir?
Aleviligin Kurumlari
Guzel Sozler
Hz. Ali'den Ozdeyisler
Kirklar Meclisi

Alevilikte
 

On Iki Imam
Dort Kapi Kirk Makam
On Iki Hizmet
Dedelik Makami
Post Dedesinin Vasiflari
Cem
Musahiplik
Muzik
Dar
Duskunluk
Semah
Dualar
Edebiyat
Kerbela Vakasi
Kerbela ve Takvim
Kerbela Mahser Gunu
Yedi Ulular
Kutsal Gunler
Kurban
Hizir Kulturu
Oruc - Namaz
Cenaze
Nikah
Kadin
Genclik

Hukuk Kosesi
  Aile Birlesimi
Emeklilik
Onemli Linkler
  Alevi Yol
Dr. Ismail Engin
Cem Vakfi
Cem Radyo
Alevi Bektasi Federasyonu
HDF Almanya
Pirsultan.net
Yazarlarimiz
 

Muhiin Cevahir
Zulfikar Yalcinkaya
Ali Sefa
Musa Dikman
Hatice Eldeniz
Haydar Oztoprak
Ali Yakar

Konuk Yazarlar
  Ali Serdar Polat
Murtaza Demir
Ahmet Altan
Ismail Onarli
Mustafa Tosun

Metin Gulbol
Seyyit Miktat Guler
 

Öğretim Üyelerinin Örgütlenme Sorunu ve YÖK Yasası Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi

Örgütlülük gelişme göstergesidir

Eğer denilse ki bugün gelişmiş toplumların en önemli özelliği nedir diye, herhalde "örgütlü olmalarıdır" denir. Örgütlü toplumlar insanlık tarihinin kilometre taşlarında izlerini göstermektedir . Bugün yoksullarla zenginler arasındaki temel farklılığın altında örgütlülük yatmaktadır. Yine örgütlülük ile eğitim düzeyi arasında da yüksek bir ilişki bulunmaktadır. Kısaca insanın insan olması ile günümüze kadarki başarının ardında örgütlülüğün yani iyi organize olmalarının yattığı bilinmektedir. İnsan kaynakları kalitesinin ve verimliliğinin yüksek olduğu toplumlarda toplum yüksek bir örgütlülük göstermekte, sivil toplum örgütleri güçlü, demokratik kitle örgütleri yaratmış oldukları alternatif bakış açıları ile demokrasilerini güçlendirmekte ve toplumlarını sorunun bir parçası olmaktan çıkarıp çözümün bir parçası haline getirmektedirler.

Bugün Doğu ve Ortadoğu toplumlarına bakın, örgütsüzlüğün yansımalarını bulursunuz; Batı Akdeniz'den, Kuzey Avrupa'da ve Kuzey Amerika devletlerine kadarki batı aleminde ise bütün süreçlerde örgütlülük ön plana çıkmaktadır. Gelişmiş batı toplumları bugün ulaştıkları noktaya iyi organize oldukları ve örgütlendikleri için gelmişlerdir. İsveç nüfusu 7 milyon, fakat örgütlü nüfusu ise 22 milyon olarak sık sık örnek gösterilir. Bu bağlamda toplumun en eğitilmiş kesiminin örgütlenmesi ve örgütlülükten kaçınması mutlaka araştırmaya değer bir konudur.

Son yıllarda biraz da AB yasalarının zorlaması ile sivil toplum örgütleri veya örgütlülük söylemleri cılız bir biçimde söylenmeye başlandı. Ancak örgütlülük bir bilinç olayı olup yurttaş olma kavramı ile eşdeğerdir. Örgütlülük kişisel bilinç yanında hiç tanımadığı insanların, doğanın ve diğer canlıların haklarını savunma konusunda bir bilince ve vizyona ulaşma şerefine de kavuşmaktadır. Bir anlamda ortak yaşam arzusu içerisinde çağdaş birer yurttaş olarak birlikte yaşamanın ve ortak duyguları ve hazları birlikte paylaşmanın zevkine ve erdemine ulaşmayı sağlamaktadır. Yakın geçmişe kadar "imece usulü" yardımlaşmanın sağladığı sinerji ile nelerin başarıldığı bugün bile modern eğitim anlayışında "örgütlü toplum güçlü toplumdur" yaklaşımını oluşturmuştur.

Zayıf Üniversiteler

Öğretim üyelerinin bilimsel araştırma ve eğitim öğretim görevleri dışında bir diğer önemli görevi toplumsal sorunlara yaklaşımı ve toplumun önünü açacak çözüm önerileri sunmasıdır. Sivil toplum örgütü görevi üstlenen öğretim üyeleri dernek ve sendikaları halen istenilen düzeyde üye sayısı bulamadıkları için çeşitli konulardaki talepleri yetkililer tarafından dikkate alınmamaktadır. Öğretim üyeleri dernek ve sendikalarının etkin olmayışı, yayın organlarının bulunmayışı, geniş anlamda öğretim üyelerinin kendi görüşlerini ifade edecek alan bulamamalarına neden olmaktadır. Böylece de üniversiteler kendi iç dinamiklerini tartışmamakta ve bilimsel alandaki üretimden gelen güçlerini yansıtamamaktadırlar. Çeşitli konularda görüşlerini belirli platformlarda tartışamayan bilim insanları toplumsal sorunlardan da uzaklaşmaktadırlar. Bilim adamları, dernek ve sendikaya 12 Eylül sonrasındakine benzer baskıya maruz kalacağını düşünerek üye olmamakta ve kendilerine resmi makamlar tarafından biçilen görevin dışında toplumsal ve evrensel bilgilendirme görevini yerine getirmeyerek ve toplumdan uzak, kendi kabuğuna çekilmiş hareketsizler ordusunu oluşturmaktadırlar. Bilim adamları tarihsel misyon içinde toplumun bilgilendirilmesi ve aydınlanmasından aldıkları güç nedeniyle halk kitlelerinin yakın geçmişe kadar en çok değer verdikleri kişilerdi. Dünyada halen öğretim üyelerine ve öğretmene saygı bilgiye saygı olarak ifade edilir. Türkiye'de ise son 40 yılın toplumsal olaylarının sorumluluğu çoğunlukla üniversitelere yüklendiği için öğretim üyelerinin evrensel düşünce anlayışına uygun olarak kendilerini, olayları ve olguları ifade etmeleri engellenmiştir. Örgütsüz ve maddi gücü zayıflatılmış olan öğretim elemanı maddi gücü oranında toplumda değer görmektedir.

Ülkemiz ise maalesef örgütlülük düzeyi bakımından dünyayı gerilerden izlemektedir. Özellikle eğitim kurumlarının örgütsüz olması doğrudan etkisini toplumun diğer kesimlerine yansıtmaktadır. Özelikle eğitimin en üst kurumu olan ve evrensel boyutta eğitim ve araştırma yapma iddiası taşıyan üniversitelerimiz bugün 70 binin üzerinde öğretim üyesi ve görevlisi ile en örgütsüz kurumların başında gelmektedirler. Yaşamın her alanında yetişmiş insan yetiştiren ve her düzeyde sorunu bilimsel ölçüde araştıran pahalı, rekabeti yüksek ve stresli yaşamı olan öğretim üyelerinin mutlaka sorunları çok boyutlu olmaktadır. Öğretim üyeliği bir meslekten çok bir yaşam biçimi olarak kendine has sorunları bulunmaktadır. Son yıllarda artan ücret yetersizliğinden tutun da yönetimsel sorunlara kadar bir dizi ciddi sorunları bulunmaktadır. Öğretim üye ve yardımcıları örgütsüz olduklarından sorunlarını "karınlarında" konuşmaktadırlar.

Üniversite yönetimleri bu anlamda üyelerin bireysel sorunlarını, üniversite ve eğitimin sorunlarından ayrı tutukları için sorunların iletileceği bir merci bulmakta zorlanılmaktadır. Örneğin hiçbir yetkili özlük hakları konusunda ciddi anlamda bir üst kuruma sorunu taşımamaktadır. Mesleğin geliştirilmesi, dinamiklerin kendini ifade etmesi için tüm üniversite öğretim üyelerinin öğretim üyeleri dernekleri veya sendikalarına zorunlu kayıtlı olmalı hatta doğal olarak kadroya atanmadan önce meslek örgütüne üye olması sağlanmalıdır. Örgüt her düzeyde öğretim üyelerinin sorunlarını tartışmalı ve çözüm önerileri geliştirmeli ve gerekli girişimde bulunmalıdır. Örgüt kendi içerisinde meslek etik birimi dahil olmak üzere mesleğin saygınlığını koruma konusunda ciddi ağırlığını ortaya koymalıdır.

Örgütlülük bir bilinç sorunudur

Örgütlü yani yukarıdan aşağı iyi organize olması gereken kurum nedense örgütsüz bir akortsuzluk sergilemektedir. Bu anlamda üniversite öğretim elemanları arasında tam bir dağınıklık yaşanmaktadır.

Örgütlülüğün bir bilinç sorunu olduğu sık sık vurgulanır. Çağdaş toplumların temel göstergelerinden biri olan örgütlülük maalesef üniversitelerde görülememektedir. Hükümet tarafından Yüksek Öğretim Yasasının TBMM'sinden hızlıca geçirilmesi sürecinde üniversitelerde görülen dağınık ve cılız karşı çıkış gözlerden kaçmamıştır.

YÖK konunun tartışılmasının zamanı olmadığını belirterek konuyu üniversitelerin olmasa olmazı olan her tür düşüncenin tartışılması ilkesinin dışına çıkarak konuyu tartıştırmamıştır. Üniversiteler ise YÖK ile ters düşmemek veya gelecek kaygısı ile konuyu tartıştırmaktan kaçınmışlardır. Fakat konu politize olmuş her kesim tarafından, hata halktan kişiler sokakta yüksek öğrenimin sorunlarını tartışırken örgütsüz üniversiteler konuyu tartışamamış olmaları kamuoyunun gözünden kaçmamıştır. Öğretim Elemanları Dernekleri ise kendi ağırlıkları oranında konuyu tartışmaya çalışmışlar ancak yeterince etkili olmamışlardır.

Tarihsel bir sorumluluk

Bilemiyorum ileride bilgi toplumunda Türk Üniversite tarihi yazıldığı zaman bu durum nasıl ifade edilecektir. Şimdiki yöneticilerimizi o günün bilim insanları nasıl tahlil edeceklerdir. Her toplumun tarihi ile öğünme ve gurur duyma hakkı vardır. Tabii adı üstünde evrensel anlamda her türlü düşüncenin irdelendiği bir ortamda "ben bu konunun tartışılmasında yokum demek" kolay fakat tarihe hesap vermek ise zor olsa gerek. İşin ilginç yanı geniş bir öğretim üyesi kitlesinin ya hiçbir görüşü yok, yada birileri benim görüşlerimi fark eder diye sesi soluğu kesilmiştir, o an için güçlü görülenlerin arkasına sığınmayı tercih etmişlerdir. Türk yüksek öğretimi üniversitelilik bilincine yakışır bir tarzda dinamik bir yapıda sorgulayıcı olması gerekirken, tam tersine muhafazakar bir tutum alarak sorunu tartışmaktan kaçınmıştır. Önemli derecede öğretim üyesi de bir araya gelip güç oluşturmak yerine güçlü kişilere sırtını dayamayı yeğlemişlerdir. Bu anlamda kurumsal olarak üniversiteler ve öğretim üyeleri ileriye yönelik felsefi boyutta sorunları tartışmak yerine kabuğuna çekilerek sıradan bir devlet dairesi ve memurları rolünü üstlenmişlerdir. YÖK yasasının değişmesini bekleyen ve bugüne kadar umudunu koruyan bazı hocaların artık ya emekli olacağım ya da yarı zamanlı olarak çalışacağım demesi üniversiteler için ağır bir ifade olsa gerek.

CBT dergisi 832 sayısında DNA çift sarmalını keşfeden James Watson ile Newsweek dergisinin yaptığı mülakatı işlemiştir. Bir soru üzerine Watson "Şu anda daha çok bilimin örgütlenmesi için gayret sarf ediyorum. Yani başkalarının da bilim yapması için uğraşıyorum" diyor. Bence de bütün öğretim üyelerinin resmi anlamda diğer meslek örgütlerinin kabul gördüğü gibi Yüksek öğretimin tüm üyelerinin resmi olarak kayıtlı olduğu bir örgütünün olması bu örgüt içinde başta bilim-etik kurulu olmak üzere her türlü görüş ve fikrin tartışılması, bu konudaki görüşlerin düzenli bülten halinde üyelerine dağıtılması gerekir. Bir şekilde bir tür iç eğitim görevi yapacak olan bülten yolu ile yüksek öğretim ile ilgili haberler üyelerine duyurulmuş olur.

Güçsüz olan güçlüye sırtını dayar

Bilgi çağının gerekleri bilinçli güç birliğinden geçmektedir, güçlülere sırtını dayamaktan değil. Üniversitelerin en kısa zamanda çağına yakışır bir yüksek öğretim yasası çıkarmak için kendi içinde bu sorunu çözmeleri gerekir; aksi takdirde, bugün siyasetin kaybettiği zemini korkarım üniversiteler de yaşayabilir. Üniversitelerin yavaş yavaş bu zemine çekildiğini görüyorum. Bu gidişatın üniversiteleri tamamen okullaştırmaya götüreceği kaygısını yaşamaktayım. İbni Sina "Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder" diyor. Bilim kendisini Türk toplumuna kabul ettirmese gelecekte çok daha karanlık günleri yaşamaya mahkum edilmiş oluruz.

Aklın yolu bindir

Üniversite öğretim üyelerinin "aklın yolu bindir" ilkesi ile farklı zenginliklerini bir potada toplamaları ve ülkemizin aydınlık geleceği için zekice ve akıllıca yol ve yöntemleri toplumun önüne koymaları dileği ile.

Saygılarımla.

 
 
Dedeler
 


Izzettin Dogan

Sinasi Koc

Haydar Samut

Niyazi Bozdogan

Kamber Kutlu

Ismail Aslandogan

Mahmut Doganoglu

Mustafa Aklibasinda

Veliyettin Ulusoy

Dernekler
 

Lubeck Alevi Kultur Burosu
HAMM ve Cevresi Alevi Kultur Birligi
KOLN Haci Bektas Veli Kultur Tanitim Dernegi
HARBURG Alevi Kultur Birligi
Stuttgart Alevi Kultur Merkezi
Hollanda Aleviler Birligi
Viyana Alevi Kultur Dernegi
Bak-Der Igdeli - Hannover

Konsolosluk Bilgileri
  Askerlik
Dogum
Evlilik
Olum
Pasaport
Pembe Kart
Telefon Numaralari
Vatandaslik
Vekalet
Esya Goturme
Vize Bilgileri
Anasayfa - Yazarlar - Siirler - Deyisler - Arsiv - Tanitim - Iletisim - E-mail - Linkler
20.11.2004 tarihinden itibaren : Tasarim: M. Ali Oksuz