Sevgili Canlar..!
Sn. Turap Tercan tarafindan gündeme getirilen ve Alevi
kurumu icerisinde siddeti konu alan konunun, kurum icinde
prosedürler isletilerek ele alinmak yerine, kamuoyuna
yasitilmasini yöntem olarak benimsemedigimi hatirlatmak
istiyorum. Ama madem ki konu kamuoyuna acilmis ve bir
cok kisi -kinama agirlikli olarak da olsa- yorumda bulunma
ihtiyaci duymustur, benim de bir kac cümle eklemem gerektigini
düsünüyorum.
Önce siddetin her türlüsünün Alevi felsefesi ve inanci
ile bagdasmadigini, Aleviligin tasavvuf icerikli bir
islam yorumu oldugunu pesinen vurgulamak gerekiyor.
Hz. Ali´nin "Bin kere de mazlum olsan, bir kere
zalim olma"
sözünden de görülecegi gibi Alevi felsefesi siddeti
kesinlikle red eder. Bu inanci, sünni / Islam inancindan
ayiran temel özelligin tabular ve yasaklamalarla / siddetle
toplumu yönlendirmek yerine, koca cinar Yunus`un "Severim
yaradilani, yaratanda ötürü" sözünde ki gizem ile,
yani sevgi ile aciklamak gerekiyor. Bu vesile ile siddetin
kimden ve kime yönelik olsursa olsun, ve hangi hakli
gerekcelerle dayanirsa dayansin Alevilik ile bagdasmadiginin
altini cizmek gerekiyor.
Osmanli dönemi Kizilbas Cemlerinde suc isleyen kizilbaslarin
siddet ile cezalandirilmak yerine, toplumdan gecici
izelasyon ile cezalandirildiginin Alevilikte siddeti
red eden temel etken oldugunu bir kere daha vurgulamak
gerekir. Bu vesile ile gerek Hürriyet gazetesinde günlerce
islenen AABF icinde dede dövülme olayini ve gerekse
sn. Tercan´in maruz kaldigi olayi onaylamak mümkün degildir.
Tabii siddet disinda gene bu inanc ile bagdasmayan yalan,
iftira, kiskanclik,sindirme, ön kesmeler... gibi uygulamalari
da bu kategorinin bir kenarina ilistirmek yerinde olsa
gerektir.
Benim asil karsi ciktigim nokta siddet olayindan ziyade
( ki siddet bir yerlere yerlesmisse orasi artik cadi
kazanina dönmüs demektir)Sn. Tercan ve bazi dostlarin
olayi Alevilerin bir birlerine siddet uygladiklari biciminde
ele almalaridir. Ehl-i Beyte sonsuz bagliligini 1400
yildir her alanda ve her sart altinda sürdüren, siddete
maruz kalan Hz. Hüseyin´in Kerbela olayini dilinden
ve gönlünden düsürmeyen,onun yasini tutan, sehid edilen
Imam´lara reva görülen zulmü siddetle lanetleyen bu
mazlum inanc gurubunun kendi kendisi ile celisecek islevlere
yönelmesidir.
Asil tehlike, Siddeti (dolayisi ile diger yanlis uygulamalari)
Alevi inancinin bir boyutu olarak ele alan, isim disinda
Alevilikle hic bir ilgisi olmayan yanlis uygulamalarin
Alevilik adi altinda islemesidir.
Siddet eger bir inanc gurubunda kabul görüyor ve kendini
dayatiyorsa bu Alevilik olmasa da artik o örgütün /
gurubun marjinal bir yola geri dönülmez bir bicimde
saplandigi gercegidir.
Siddet derhal ve en kesin sekilde bu tür mazlum toplum
örgütlerinin envanterinden silinmezse bunun önü alinamayacak
bir parcalama ve yipranma sürecine sapacaginin altini
özenle cizmek gerekiyor. Sanirim Alevilige yapilacak
en büyük kötülük, siddet uygulamalarinin giderek inancin
bir boyutu haline dönüserek kendi kendisi ile celismesi
ve kendini var eden etkenlerden sapmasidir.
Bu vesile ile siddeti bayrak edinen kisi ve kurumlara,
bunun Alevi inanci ve felsefesi ile uyusmadigini/örtüsmedigini
hatirlatmada yarar görüyorum.
Saygilarimla
Kazim Balaban
|