Gercek Ilim
Alevi Birlikleri Yayin Organi

AnaiayfaForumYazarlarSiirlerDeyislerArsivTanitimIletisimLinkler
 

Biz Kimiz?
Ilk Kurucular
Alevilik Nedir?
Aleviligin Kurumlari
Guzel Sozler
Hz. Ali'den Ozdeyisler
Kirklar Meclisi

Alevilikte
 

On Iki Imam
Dort Kapi Kirk Makam
On Iki Hizmet
Dedelik Makami
Post Dedesinin Vasiflari
Cem
Musahiplik
Muzik
Dar
Duskunluk
Semah
Dualar
Edebiyat
Kerbela Vakasi
Kerbela ve Takvim
Kerbela Mahser Gunu
Yedi Ulular
Kutsal Gunler
Kurban
Hizir Kulturu
Oruc - Namaz
Cenaze
Nikah
Kadin
Genclik

Hukuk Kosesi
  Aile Birlesimi
Emeklilik
Onemli Linkler
  Alevi Yol
Dr. Ismail Engin
Cem Vakfi
Cem Radyo
Alevi Bektasi Federasyonu
HDF Almanya
Pirsultan.net
Yazarlarimiz
 

Muhiin Cevahir
Zulfikar Yalcinkaya
Ali Sefa
Musa Dikman
Hatice Eldeniz
Haydar Oztoprak
Ali Yakar

Konuk Yazarlar
  Ali Serdar Polat
Murtaza Demir
Ahmet Altan
Ismail Onarli
Mustafa Tosun

Metin Gulbol
Seyyit Miktat Guler
 

HZ. ALİ HAKKINDA İBRETLİ ÖYKÜLER

F.Altan

1- Hz. Ali (a.s)'in, Kendi Katiline Karsi Sefkat Ve Merhameti

Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s), İbn-i Mülcem'in eliyle bir kiliç darbesi aldiktan sonra, darbenin siddetinden dolayi bir müddet bayildi. Ayildiktan sonra İmam Hasan (a.s) bir kapta babasina süt getirdi. İmam Ali (a.s) sütten biraz içtikten sonra geri kalani İmam Hasan'a vererek söyle buyurdu: "Bu sütü esirinize (yani İbn-i Mülcem'e) verin."

Daha sonra buyurdular ki: "Oglum! Sana olan hakkim hürmetine yenilecek ve içeceklerin en iyisinden ona verin. Ben ölünceye kadar ona karsi iyi davranin. Yediginiz seylerden ona yedirin, içtiginiz seylerden de ona içirin."

Daha sonra Hz. Ali (a.s)'in verdigi sütü İbn-i Mülcem'e götürdüler ve o (lanetli) de onu alip içti.[1]

2- İslamî Adabi Riayet Etmek

Bir gün Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s), hilafeti döneminde Kufe'nin disinda İslam'in siginaginda yasayan zimmi (Yahudi veya Hiristiyan) birisiyle yol arkadasi oldu.

Zimmi adam: "Ey Allah'in kulu! Nereye gidiyorsun" dedi.

Hz. Ali (a.s): "Kufe'ye" buyurdular.

Her ikisi kavsaga kadar birlikte yola devam ettiler. Zimmi sahis kavsaga yetistiginde ayrilip kendi yoluna gitmek istediginde, Müslüman arkadasinin da Kufe yoluna gitmeyip onunla beraber geldigini gördü.

Zimmi adam: "Sizin kendiniz, Kufe'ye gideceginizi söylemediniz mi?" diye sordu.

Hz. Ali (a.s): "Evet, söyledim" buyurdu.

Zimmi adam: "Siz Kufe yolundan gitmediniz, Kufe yolu öteki yoldur" dedi.

Hz. Ali (a.s): "Farkindayim, ama en iyi arkadaslik, arkadasi ayrildiginda onu birkaç adim ugurlamaktir. Peygamberimiz bize böyle emretmistir. İste bundan dolayi birkaç adim seni ugurlamak istiyorum. Daha sonra kendi yoluma dönecegim" diye buyurdu.

Zimmi adam: "Sizin peygamberiniz böyle mi emretmistir?" diye sordu.

Hz. Ali (a.s): "Evet" buyurdu.

Zimmi adam: "Peygamberinizin dininin dünyaya böyle bir hizla yayilmasi ve böyle çok takipçiler bulmasi, kesinlikle onun bu güzel ahlakindan dolayidir" dedi.

Zimmi adam Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s)'la birlikte Kufe'ye döndü. O'nun, müslümanlarin halifesi oldugunu ögrenince Müslüman oldugunu açiklayarak söyle dedi: "Sen sahit ol ki, ben sizin dininiz üzereyim."[2]

3- Yamali Ayakkabidan Daha Degersiz Bir Hükümet

Hz. Ali (a.s), İslam ordusuyla birlikte ahdi bozan muhalifleri ezmek için Basra'ya dogru hareket ettiler. Basra'nin yakinlarinda "Zîkar" denen bir yere ulastiklarinda, yorgunluklarini gidermek ve orduyu savasa hazirlamak için onlara oturup dinlenme emri verdi.

Abdullah bin Abbas söyle diyor:

"Ben orada Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s)'in huzuruna vardigimda, Hazretin, (ordu komutani ve müslümanlarin reisi olmasina ragmen) kendi ayakkabisini yamadigini gördüm.

Hz. Ali (a.s) bana dönerek söyle buyurdular: "İbn- i Abbas! Bu ayakkabinin degeri ne kadar olabilir?

Ben dedim ki: "Bunun hiçbir degeri yoktur."

Buyurdular ki: "Allah'a and olsun ki, bu degersiz ayakkabi size hükümet ve önderlik etmekten bana daha sevimlidir. Bu hükümet ve önderlikle hakki diriltip batili yok edersem o baska."[3]

(Evet bir hükümetin degeri, hakki diriltmege batili ise yok etmege baglidir. Aksi takdirde ne degeri olabilir ki!)

4- Benden Sorun!

Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s) halka konusma yaptiklarinda söyle buyurdular:

"Ey insanlar! Sizin aranizdan ayrilmadan önce, bana ne sormak isterseniz sorun. Allah'a and olsun ki, sordugunuz her soruya cevap verecegim."

Bu sirada Sa'd bin Vakkas ayaga kalkarak söyle dedi: "Ey Emir'ul-Muminin! Benim bas ve sakalimda ne kadar kil var?"

Hz. Ali (a.s) cevaben söyle buyurdular:

"Allah'a and olsun ki, habibim Resulullah (s.a.a) senin bu soruyu benden soracagini bana haber vermistir! Senin basindaki her kilin altinda sana lanet eden bir melek ve sakalinin her kili altinda da seni tahrik eden bir seytan vardir. Senin evinde de Resulullah (s.a.a)'in torunu Hüseyin'i öldürecek bir çocuk (Ömer bin Sa'd) vardir! Bunun nisanesi ise, söyledigim seyin misdakidir."

Ömer bin Sa'd o zaman elleri ve karni üzerinde emekliyordu. Hz. Hüseyin (a.s) kiyam ettiginde Ömer bin Sa'd Hz. Hüseyin (a.s)'i öldürmeyi üstlendi ve sonuç Hz. Ali (a.s)'in buyurdugu gibi oldu.[4]

5- Yasayista Orta Halli Olmak

Ala bin Zeyd, Hz. Ali (a.s)'in Basra'daki zengin ashabindan biri idi. Hasta oldugundan dolayi Hz. Ali (a.s) onun ziyaretine gitti. Evinin genisligi ve güzelligi İmam (a.s)'in dikkatini çekti. O bu isinde israf yapmisti.

İmam (a.s) söyle buyurdular:

"Ey Ala! Bu büyüklükteki evi dünyada ne yapacaksin? Oysa sen ahirette böyle bir eve daha muhtaçsin. (Çünkü bu evde birkaç günden fazla kalmayacaksin. Ahirette de böyle genis evinin olmasini istiyorsan, bu evde misafir agirla, akrabalara ihsanda bulun, ilahi ve dini kardeslerinin hakkini öde. Bu isleri yapmis olursan, Allah-u Teala diger dünyada bu ev gibi sana genis ev verir."

Ala: "Senin emirlerine uyacagim" dedi. Sonra söyle arz etti: "Ey Emir'ul-Muminin! Ben kardesim Asim'den sikayetçiyim."

İmam (a.s): "Neden, ne yapmistir?" diye sordu.

Ala cevaben söyle dedi: "Rahat olmayan giymis, dünyadan koparak inzivaya çekilmis, yasantiyi kendisiyle ailesine zorlastirmistir.

İmam (a.s): "Onu benim yanima getirin" diye emretti.

Asim'i getirdiklerinde Emir'ul-Muminin Ali (a.s) yüzünü eksiterek söyle buyurdular:

"Ey kendi nefsinin düsmani! Seytan aklini çalarak seni bu yola sürüklemistir. Kendi çoluk çocugundan utanmiyor musun? Neden çocuklarina merhamet etmiyorsun? Tertemiz rizklari sana helal eden Allah'in onlardan yararlanmani istemedigini mi zannediyorsun? Sen Allah katinda böyle bir düsünceden daha düsüksün."

Asim: "Ey Emir'ul-Muminin! Sen neden kuru ve katiksiz ekmek yiyor ve rahat olmayan elbise giyiyorsun? Ben sana uymusum" dediginde İmam (a.s) söyle buyurdular:

"Yaziklar olsun sana! Ben senin gibi degilim, benim baska bir vazifem vardir. Çünkü ben müslümanlarin önderiyim. Ben yiyecek ve giyecegimi, fakirlerin fakirligin zorluk ve mesakkatine tahammül etmeleri için onlarin yiyecek ve giyeceklerinin haddine indirmeliyim. Bu benim önderlik vazifemdir. Ama senin böyle bir vazifen yoktur."

Asim, İmam (a.s)'in sözlerinden sonra normal elbisesini giyip kendi isiyle mesgul oldu.[5]

6- Enuvsirevan'in Kafatasi Konusuyor!

Hz. Ali (a.s)'a, Muaviye'nin büyük bir orduyla İslam topraklarina saldirmak istedigi haberi verildiginde İmam (a.s) düsmanlara karsi koymak için güçlü bir orduyla Kufe'den disari çikarak Siffin'e dogru hareket ettiler. Siffin'e hareket ederken, yollarinin üzerinde bulunan (Sasani Padisahlarinin baskenti olan) Medain sehrine ugrayip Kesra sarayina girdiler.

Hz. Ali (a.s) namazi kildiktan sonra bir grup ashabiyla birlikte Enovsirevan sarayinin viranelerini gezmekle mesgul oldular. Sarayin her bölümüne ulastiklarinda, Hz. Ali (a.s), orada yapilan isleri ashabina açikliyordu; öyle ki, Hazretin bu izahi ashabin saskinligina yol açti. Bu yüzden onlardan biri söyle dedi:

"Ya Emir'el- Muminin! Sarayin durumunu öyle bir sekilde anlatiyorsunuz ki, sanki uzun bir süre burada yasamissiniz!"

Sarayin salonlarini gezerlerken Hz. Ali (a.s) harabenin kenarinda çürümüs bir kafatasi görünce ashabindan birine: "Onu götür ve benimle birlikte gel!" diye buyurdular.

Daha sonra Hz. Ali (a.s) Medain sarayinin eyvanina gelerek orada oturdu. Bir legen getirmelerini, onun içerisine bir miktar su dökmelerini ve o kafatasini legenin içerisine birakmalarini emretti. Kafatasini getiren adam da onu o legenin içerisine birakti.

Bu esnada Hz. Ali (a.s) kafatasina hitaben söyle buyurdular: "Ey Kafatasi! Allah askina söyle bakalim; ben kimim ve sen kimsin?"

Kafatasi açik bir ifadeyle söyle dedi: "Sen, Müminlerin emiri, vasilerin efendisi ve muttakilerin liderisin; ben ise, Allah'in kullarindan bir kulum."

Hz. Ali (a.s): "Durumun nasildir?" diye sordu.

Kafa tasi cevaben söyle dedi:

"Ey Emir'el- Muminin! Ben adaletli bir padisahtim, elimin altindakilere sefkatli ve merhametliydim. Hükümetimde kimseye zulüm yapilmasina razi olmazdim. Ama Mecusi (atese tapan) dindeydim. İslam Peygamberi dünyaya geldigi zaman, benim sarayim yarildi. Peygamberlige seçildiginde, İslam'i kabul etmek istedim ama, saltanat sevgisi beni iman ve İslam'dan alikoydu. Fakat simdi pismanim. Keske ben de iman etmis olsaydim. Simdi ben cennetten mahrumum. Ama adaletimden dolayi cehennem atesinden de güvendeyim. Ey Emir'el- Muminin! Vay benim halime! Eger iman etmis olsaydim, ben de seninle olurdum."

Enovsirevan'in çürümüs kafatasinin sözleri öyle yürek yakiciydi ki, o sözleri duyan herkes etkilenerek yüksek sesle aglamaya basladilar.[6]

(İnsaallah bizler, ölüm yetismeden önce kurtulus fikrinde oluruz.)

7- Günahin Tedavisi

Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s)'in muhlis ashabindan biri olan Kumeyl söyle diyor:

Bir gün İmam (a.s)'a: "Ey Emir'el- Müminin! Bir kul günah yapiyor, sonra da magfiret diliyor. Acaba magfiret dilemenin haddi (gerçegi) nedir?" diye sordum.

İmam (a.s): "Ey Kumeyl! Magfiret dilemenin haddi tövbedir?" buyurdular.

Kumeyl: "Sadece bu kadar mi?"

İmam (a.s): "Hayir!"

Kumeyl: "Nasildir öyleyse?"

İmam (a.s): "Kul bir günah islediginde, tahrik ile "Estegfirullah" (Allah'dan bagis diliyorum) diyor."

Kumeyl: "Tahrik nedir?"

İmam (a.s): "Dil ve dudaklari, hakikati pesinden getirmek kastiyla hareket ettirmektir."

Kumeyl: "Hakikat nedir?"

İmam (a.s): "Kalple tasdik etmek (samimi bir kalple magfiret dilemek) ve magfiret diledigi günahi tekrarlamamaya karar vermektir."

Kumeyl: "Bunlari yaparsam magfiret dileyenlerden sayilir miyim?"

İmam (a.s): "Hayir!"

Kumeyl: "Neden?"

İmam (a.s): "Çünkü sen henüz magfiret dilemenin aslina ulasmamissin."

Kumeyl: "Magfiret dilemenin asli nedir?"

İmam (a.s): "Günahtan tövbe etmektir. İste bu, ibadet edenlerin ilk derecesidir; bir de ileride her çesit günahtan kaçinmaya karar vermektir.

Magfiret dileme alti mananin gerçeklesmesiyle olur:

Geçmis (günahlara) karsi pismanlik duymak.

Günahi, ebedi olarak terk etmeye karar vermek.

Kendinle diger yaratiklar arasinda bulunan haklari eda etmek.

Bütün farzlarda, Allah'in hakkini ödemek.

Haramdan biten etleri, deri kemige yapisacak derecede eriterek yerine (helalden biten) et meydana getirmek (vücudu helal yoldan gelistirmek).

Vücuda, günahin tadini tattirdigi gibi, ona itaat etmenin de zorluk ve acisini tattirmak."[7]

8- Hz. Ali (a.s) Adaletten Söz Ediyor

Hz. Ali (a.s) Beyt'ül- Mali bölerken fark koymaksizin onu halk arasinda esit olarak bölüyordu. Hz. Ali'nin bu tutumu bazi kimseleri rahatsiz etmisti, bundan dolayi bir çoklari da Muaviye'nin yaninda yer almislardi.

Hz. Ali'nin dostlarindan bazilari Hazretin huzuruna varip söyle dediler: Eger siyasetçi kimseleri is basina getirir ve onlari baskalarina tercih etmis olursunsa, islerin ilerlemesi için daha uygun olur.

Hz. Ali (a.s) onlarin bu önerisinden sinirlenip söyle buyurdular:

"Acaba hükümetim altindaki insanlara zulmederek bu vesileyle kendi çevremde dostlar toplamami mi bana öneriyorsunuz ? Allah'a ant olsun ki yer ve gök var oldugu müddetçe bu isi yapmayacagim. Eger mal kendimin olsaydi onu esit olarak bölerdim, nerede kaldi ki mal Allah'in malidir !"

Daha sonra söyle buyurdular:

"Eger bir kimse, iyi bir isi yerinde yapmazsa, bir kaç gün gönlü karanlik kimselerin yaninda övülebilir, onlarin kalbinde sevgi olusturabilir. Fakat kötü bir hadiseyle karsilasinca ve onlarin yardimina muhtaç oldugu zaman dünya mali ve makami için sana sevgi duyan kimseler, seni en fazla kinayan ve sana karsi en kötü dostlardan olurlar." [8]

9- Yabis Vadisinde Ne Geçti?

Ebu Besir diyor ki, Hz. Sadik (a.s)'a: "Adiyat suresindeki geçen Yabis (Kumsal çöl) Vadisinin macerasi ve Hicri 8. Yilda (o mekanda) İslam ordusunun kahramanliklariyla ilgili olay nedir? dedigimde İmam Sadik (a.s) söyle buyurdular:

"Yabis çölünün halki on iki bin süvari nizam idi, ölüm anina kadar Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Ali (a.s)'a karsi savasacaklarina dair ahdedip el ele verdiler.

Cebrail onlarin bu antlasmasini Resulullah'a haber verdi. Resullullah (s.a.a) de Ebu bekri, daha sonra Ömer'i bir orduyla onlara dogru gönderdi. Bunlar bir netice elde etmeksizin geri dönüyorlar.

Peygamber (s.a.a) bu kez Hz. Ali'yi, muhacir ve ensardan olusan dört bin kisiyle Yabis Vadisine dogru gönderiyor. Hz. Ali (a.s), ordusuyla birlikte Yabis Vadisi'ne dogru hareket etti. İslam ordusunun Hz. Ali'nin komutasinda onlara dogru yürüdügü düsmana bildirildi. Düsman silahçilarindan iki yüz kisi savas alanina dogru kostular. Hz. Ali (a.s) da bir grup ashabiyla birlikte onlara dogru yürüdü. Düsmana ulastiklarinda onlarin tarafindan: "Siz kimsiniz, nereden gelmissiniz, ne yapmak istiyorsunuz ?" diye soruyorlar.

Hz. Ali (a.s) onlarin cevabinda söyle buyurdu:

"Ben Resulullah'in amcasinin oglu, Onun kardesi ve elçisi Ebu Talip oglu Ali'yim, sizi, Allah'in birligine ve Hz. Muhammed'in peygamberligine iman etmenizi davet ediyorum, eger iman ederseniz yorar ve zararda Müslümanlarla ortak olursunuz."

Onlar Hz. Ali'nin sözüne karsilik söyle dediler:

"Senin sözünü isittik, savasa hazir ol ve bil ki, biz seni ve ashabini öldürecegiz! Bizim vaadimiz yarin sabahtir."

Hz. Ali (a.s) da onlara cevaben söyle buyurdu:

"Yaziklar olsun size, beni ordunuzun çok olmasiyla mi tehdit ediyorsunuz? Bilin ki, biz Allah'tan, meleklerden ve Müslümanlardan sizin aleyhinize yardim alacagiz. Yüce Allah'in gücünden baska bir güç ve kudret yoktur."

Düsman kendi yerine dönüp mevzisini pekinlestirdi. Hz. Ali (a.s) da ordusuna dönüp savasa hazirlanmaya koyuldu. Hz. Ali (a.s) Müslümanlara, gece vakti bineklerinin cihazlarini hazirlamalarini, kusanmalarini ve sabah erken düsmana saldirmak için hazir bir vaziyette olmalarini emretti.

Sabah safagi söktügünde Ali (a.s) ordusuyla birlikte namaz kilip düsmana saldirdilar. Düsman öyle gafil avlandi ki, Müslümanlarin onlara nereden saldirdigini anlayamadi. İslam ordusunun geride kalani henüz yetismemisken onlardan çogu öldürülüp neticede bir çoklari da esir alindi ve mallari ise Müslümanlarin eline geçti.

Cebrail-i Emin, Hz. Ali ve İslam ordusunun muzaffer oldugunu Hz. Peygambere haber verdi. Resulullah (s.a.a) minbere çikip Allah'a hamt ettikten sonra Müslümanlarin düsmana galip oldugunu ve İslam ordusundan sadece iki kisinin sahadete eristigini halka duyurdu.

Daha sonra Peygamber (s.a.a) ve ashabi Medine'den çikip Hz. Ali'yi istikbal etmege kostular. Medine'nin bir fersahliginda Hz. Ali'nin ordusuyla karsilasip onlara hos geldiniz dediler. Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)'i görünce bineginden asagi indi, Peygamber (s.a.a) de bineginden asagi inip Hz. Ali'nin alnindan öptü. İslam ordusunun istikbaline gelen Müslümanlar da Hz. Peygamber gibi Hz. Ali'yi kutlayip bu fethi tebrik ettiler, düsmandan elde edilen bolca ganimeti ve esirleri görerek daha çok sevindiler.

Bu esnada Cebrail-i Emin gök yüzüne inerek ve bu zaferden dolayi "Âdiyât" suresini Resulullah'a getirdi:

"Soluk soluga kosan atlara ant olsun, (tirnaklariyla) ates çakip saçanlara, sabah vakti baskin yapanlara, derken orada tozu dumana katanlara, bununla bir (düsman) toplulugun orta yerine kadar dalanlara..."

Peygamber (s.a.a)'in gözlerinden sevinç yaslari bosandi, iste burada o meshur sözü Hz. Ali'ye buyurdular:

"Eger ümmetimden bir grubun, Hiristiyanlarin Hz. İsa hakkinda dedikleri söz gibi senin hakkinda söylemesinden korkmasaydim, senin hakkinda öyle bir söz söylerdim ki, her nereden geçseydin ayaginin altindaki topragi götürür onunla teberrük ederlerdi!" [9]

10- Resulullah'dan Duymamissam Dilsiz Olayim!

Ebu Müslim söyle diyor:

Bir gün ben, Hasan-i Basri ve Enes bin Malik birlikte Ümmü Seleme'nin ( Peygamberin zevcesi) evine gittik. Enes evin kapisi önünde oturarak içeri girmedi. Ama benle Hasan-i Basri içeriye geçtik. Hasan-i Basri Ümmü Seleme'ye selam verdi, o da de selamin cevabini verdi.

Daha sonra Ümmü Seleme: "Evladim sen kimsin?" diye sordu.

Hasan-i Basri: "Ben Hasan-i Basri'yim."

Ümmü Seleme: "Ne için gelmissin?"

Hasan-i Basri: "Resulullah (s.a.a)'in Ali bin Ebu Talib hakkindaki hadisini bana söylemen için gelmisim."

Ümmü Seleme: "Allah'a ant olsun ki, bu iki kulagimla Peygamber'den duydugum bir hadisi sana söyleyecegim; eger yalan söylemis olursam sagir olayim! Bu iki gözümle gördüm, görmemis isem kör olayim! Kalbim onu almistir, eger buna taniklik etmese Allah onu mühürlesin! Eger Resulullah (s.a.a)'den duymamis ise dilsiz olayim. Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebu Talib'e söyle buyurdular:

"Ya Ali! Kim kiyamet günü Allah'in huzurunda hazir oldugu gün senin velayetini inkar ederse, müsrik ve puta tapanlarin safinda yer almis olacaktir."

Hasan-i Basri bu hadisi duyunca söyle dedi:

"Allâh-u Ekber, taniklik ediyorum ki, gerçekten Ali bin Ebu Talib benim ve bütün müminlerin mevlasidir."

Ümmü Seleme'nin evinden disari çiktigimizda, Enes bin Malik, Hasan-i Basri'ye; Neden tekbir getirdin?diye sordu. O da sebebini ona açikladi. Bunun üzerine Peygamber'in hizmetçisi Enes bin Malik söyle dedi: "Bu Hadisi, Resulullah (s.a.a) üç, dört defa buyurmustur."[10]

11- Hz. Ali (a.s) Ve Bet'ul-Mal

Zazan söyle naklediyor:

Hz. Ali (a.s)'in hilafeti döneminde Beyt'ul Mal'a ait bir çok mallar Kufe'ye geliyordu. Hz. Ali (a.s)'in hizmetçisi Kanber, Beyt'ul-Mal'dan bir kaç altin ve gümüs kap İmam (a.s)'in huzuruna getirip söyle dedi:

"Bütün ganimetleri taksim ettin, ama onlardan kendin için hiçbir sey götürmedin! Bundan dolayi ben bu kabalari senin için zahire ettim."

İmam Ali (a.s) bu sözü ondan duyunca kilicini çekip söyle buyurdu: "Vay haline! Evime ates getirmek mi istiyorsun!"

Daha sonra İmam (a.s) o kaplari parça-parça etti ve sehrin yöneticilerini çagirtip halkin arasinda adaletle bölmeleri için o bölünmüs kaplari onlara verdi.[11]

12- Hz. Ali (a.s) Ve Öksüzler

Bir gün Hz. Ali (a.s), su kirbasini omzuna alip giden bir kadini gördü. Ona acidigindan ileri gidip su kirbasini alip onun evine götürdü. Sonra durumunun nasil oldugunu sordu. Kadin söyle dedi: "Ali bin Ebi Talib, esimi memuriyete gönderdi, o da o memuriyette öldürüldü, simdi bir kaç yetim çocuk bana kalmistir, onlari geçindirmeye de gücüm yoktur. İhtiyaçtan dolayi halka hizmet etmek mecburiyetindeyim.

Hz. Ali (a.s) bu sözleri dinledikten sonra evine döndü ve o geceyi sabaha kadar rahatsiz bir sekilde geçirdi. Sabahleyin, içi yiyecekle dolu olan bir sepet götürüp o kadinin evine dogru hareket etti. Yolun yarisinda bazilari Hz. Ali (a.s)'a; Sepeti verin biz götürelim diyorlardi. Ama Hz. Ali (a.s) onlara cevaben: "Kiyamet günü benim amellerimi kim omuzlanacaktir? diye buyuruyordu.

Nihayet o kadinin evine yetisti, kapiyi çaldi.

Kadin - Kim o ?

Hz. Ali - "Dün sana yardim edip su kirbasini evinize getiren kimseyim, çocuklarina yiyecek getirmisim, kapiyi aç!"

Kadin kapiyi açip söyle dedi:

- Allah senden razi olsun, benimle Ali bin Ebu Talib arasinda Allah hükmetsin.

Hz. Ali (a.s) içeri girip kadina söyle dedi:

- "Ekmek mi yapiyorsun yoksa çocuklari mi sakliyorsun?"

Kadin- Ben ekmegi daha güzel yaparim, sen çocuklari sakla!

Kadin unu hamur yapti, Hz. Ali (a.s) da kendisiyle birlikte getirdigi eti kebap yapip hurmayla çocuklarin agzina birakiyordu. Sevgi ve sefkatle babacasina lokmayi çocuklarin agzina birakirken her defasinda: "Evlatlarim! Eger Ali sizin hakkinizda kusur etmisse onu helal edin" buyuruyordu.

Hamur hazir olunca Hz. Ali (a.s) tandiri yakip yüzünü onun atesine yaklastirarak söyle diyordu: "Ey Ali! Atesin tadini (yakiciligini) tat! İste bu, öksüz çocuk ve dul kadinlarin durumundan habersiz olan kimsenin cezasidir."

Komsunun hanimi tesadüfen Hz. Ali'yi görüp tanidi, iste bundan dolayi aceleyle ev sahibi kadinin yanina gidip söyle dedi: "Yaziklar olsun sana! Bu sahis, Müslümanlarin önderi ve bu ülkenin yöneticisi Ali bin Ebu Taliptir."

Kadincagiz dedigi sözlerden utanç duydugu halde aceleyle Hazreti Ali'nin yanina gelip: "Ey Emir'el-Muminin! Senden utanç duyuyorum, beni affet" dedi.

Hz. Ali (a.s) da cevaben: "Senin ve çocuklarinin hakkinda kusur yaptigimdan dolayi ben senden utanç duyuyorum!" buyurdular.[12]

13- Ömer Hz. Ali'den Bahsediyor

Ebu Vail söyle diyor:

Bir gün Ömer bin Hattap bana: "Yakina gel de Ali'nin secaat ve yigitligini sana anlatayim dedi." Yanina yaklasinca söyle dedi:

"Uhud savasinda kaçmamak için Peygamberle ahitlesmistik; bizden kaçan sapik, bizden ölen ise sehit ve Peygamber de onun ailesinin sorumlusu ve himayecisi olacakti. Savas zamani aniden, her biri yüz savasçiya bedel olan yüz secaatli komutan grup grup bize saldirdilar; öyle ki artik biz savas gücünü kaybettik, perisan bir vaziyette savas alanindan kaçtik. Bu sirada Ali'yi gördüm, güçlü bir aslan gibi yerden biraz kum götürüp yüzümüze serpti ve söyle dedi:

"Yüzünüz çirkin ve kara olsun! Nereye kaçiyorsunuz?"

Biz bu sözlerle savas meydanina dönmedik, bu defa bize saldirdi, elindeki kiliçtan kan damliyordu, söyle feryat etti: "Siz biat edip biatinizi bozdunuz. Allah'a ant olsun ki, sizler öldürülmeye kafirlerden daha layiksiniz."

Ali'nin gözlerine baktim, sanki iki zeytin mesalesi gibi ates ondan saçiyordu veya kanla dolu iki kâse gibi idi. Bize saldirdigi takdirde hepimizi öldürecegine yakin ettim. Bundan dolayi ben herkesten daha önce ona dogru kosup söyle dedim: "Ey Ebe'l Hasan! Allah askina! Allah askina! Araplar savasta bazen kaçiyor, bazen de saldiriyorlar ve yeni saldiri kaçmanin hasarini telafi ediyor."

Bu sözüm üzerine güya kendisini kontrol etti, yüzünü bizden çevirdi. O zamandan simdiye kadar, Ali'nin o günkü heybetinden kalbime isleyen vahseti asla unutmamisim![13]

14- Hz. Ali'nin Hz. Fatima'yi İstemesi

Zahhak bin Mezahim, Hz. Ali'den onun söyle buyurdugunu naklediyor:

Ashaptan bazilari benim yanima gelerek söyle dediler:

Peygamber (s.a.a)'in huzuruna varip Fatime hakkinda O'nunla konussan ne olur?...

Ben Peygamber (s.a.a)'in huzuruna gittim, beni gördüklerinde gülümseyip söyle buyurdular: "Ya Ebe'l Hasan! Ne için gelmissin? Ne istiyorsun?"

Ben akrabaligimizdan, ilk müslüman olmamdan ve onun yanindaki cihatlarimdan söz ettim.

Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: "Dogru söyledin, söylediginden bile daha üstünsün."

Bunun üzerine: "Ya Resulullah! Fatime'nin bana es olmasini kabul ediyor musunuz?" diye arz etim.

Resulullah (s.a.a) buyurdular ki:

"Ya Ali ! Senden önce de Fatime'yi istemege geldiler, mevzuyu Fatime'ye söyledigimde razi olmamak eseri yüzünden okunuyordu. Simdi sen burada bekle, ben tekrar dönecegim."

Resulullah (s.a.a) Fatime'nin yanina gittiginde, Fatime (babasini görünce) hemen yerinden kalkip Hazretin abasini omzundan almis, ayakkabisini çikarmis, ayaklarini yikamasi için su getirmis ve ayaklarini yikadiktan sonra geçip kendi yerinde oturmustur.

Sonra Resulullah (s.a.a) ona söyle buyurmus:

"Ali bin Ebu Talib öyle bir kimsedir ki, sen onun akrabalik, fazilet ve islamiyetinden iyice haberdarsin, ben de Allah'dan istemistim ki, Allah katinda en iyi ve sevimli birisiyle seni evlendirsin, simdi o seni istemek için gelmistir."

Bu esnada Fatime susmus ve yüzünü geri çevirmemistir. Resulullah (s.a.a) Fatime'nin yüzünden herhangi bir rahatsizlik (razi olmamak eseri) hissetmedigini görünce yerinden kalkip: "Allah-u Ekber ! Fatime'nin susmasi onun razi oldugunun nisanesidir" buyurdular.

Sonra Cebrail Resulullah'in yanina gelip söyle dedi: "Ey Muhammed! Fatime'yi Ali'yle nikahla! Allah Teala, Fatime'yi Ali için, Ali'yi de Fatime için begenmistir."

İste böylece Peygamber (s.a.a) Fatime'yi benimle evlendirdi. Sonra Resulullah (s.a.a) benim yanima gelip elimi tutarak söyle buyurdular: "Allah'in adiyla kalk ve söyle de: "Ala bereketin vema saallah'u, la havle illa billahi tevekkeltu aleyhi"

(Bereket üzere, Allah'in istegi üzerine, güçler ancak Allah iledir, Allah'a tevekkül ettim.) Sonra beni Fatime'nin yanina götürüp söyle dediler: "Allah'im! Bu ikisi, yaratiklarinin benim yanimda en sevimli olanlaridirlar, onlari sev, evlatlarini çok bereketli et, kendi tarafindan onlara bir muhafiz kil, ben onlarin her ikisini ve evlatlarini kovulmus seytanin serrinden sana emanet ediyorum." [14]

15- Adalet Mazhari Ali (a.s)

Hz. Ali (a.s)'in sahadetinden sonra İmare'nin kizi "Sude", Muaviye'nin kendilerine tayin etmis oldugu zalim bir validen sikayet etmek için onun yanina gitti.

Sude, Siffin savasinda Hz. Ali (a.s)'in ordusuyla birlikte idi ve halki Muaviye'nin ordusu aleyhine kiskirtiyordu.

Muaviye onun kim oldugunu ögrenince onun sikayetini dinlemedi ve onu kinayarak söyle dedi:

"Siffin savasinda Ali'nin ordusunu aleyhimize kiskirtmis oldugunu unutmus musun?" Nihayet söyle dedi: "İstegin nedir?"

Sude cevaben söyle dedi:

"Allah-u Teala, bizim isimiz ve sana farz kildigi hakkimiz hakkinda seni sorgulayacaktir. Sürekli senden taraf bazi kimseler (vali olarak) bize geliyor, senin onlara vermis oldugun saltanat gücüyle bizlere baski ve zulüm yapiyor, bugday sümbülü gibi bizi biçiyor, üzerlik gibi bizi çigniyor, bizi hor-hakir ediyor ve ölümü bize tattiriyor. İste bu "Busr b. Ertat" sizden taraf gelerek erkeklerimizi öldürdü, mallarimizi yagmaladi. Eger senin itaatini gözetmeseydik, ona karsi çikabilirdik, zulmünün önünü alabilirdik. Onu azledersen tesekkür ederiz, aksi takdirde size karsi düsman kesiliriz. Muaviye onun bu sözlerine karsi söyle dedi:

"Ey Sûde, beni kavminle mi tehdit ediyorsun? Seni serkes deveye bindirterek Busr b. Ertat'in yanina döndürmegi ve senin hakkinda onun hüküm vermesini karar aldim!"

Sûde, (Muaviye'nin bu tavrina karsi) basini önüne egip biraz düsündükten sonra su iki beyt siiri okudu:

"Allah rahmet etsin o ruha ki, kabrin onu kusatmasiyla adalet de onunla defnedildi.

O, hakkin disinda bir sey aramayacagina dair onunla ahitlesmisti; derken hakla iman (onun imaniyla hak) birlesmis oluverdi."

Muaviye: "Ey Sude! Bu sözden kimi kastediyorsun? diye sordugunda, Sude cevaben söyle dedi:

"Allah'a andolsun ki, o sahis Emir'ul-Müminin Ali b. Ebi Talib'dir. Onun hükümeti döneminde memurlardan biri sadaka toplamak için bizim bölgeye geldi. Bize zulmedince onu sikayet etmek için Hz. Ali'nin yanina gittim. Onun yanina vardigimda o namaz kilmak için ayaga kalkmisti. Beni görünce namazdan vazgeçip sefkat ve merhametle benim yanima gelerek: "Bir isin mi vardir?" diye sordu. Ben de "Evet" dedim. Sonra memurun bize yaptigi zulmü ona anlattim. Sözlerimi duyunca agladi. Daha sonra söyle buyurdu: "Allah'im, sen sahitsin ki ben onlara, yaratiklarina zulüm yapmalari için emretmedim."

Sonra bir deri çikararak söyle yazdi:

"Rahman ve Rahim Allah'in adiyla. Rabbinizden taraf size bir delil ve burhan (Kur'an) gelmistir. O halde muamelelerde ölçü ve terazileri dogru ve tam tutun; halkin esyalarindan bir sey azaltmayin, onlari eksik ölçmeyin; yeryüzünde onu islah ettikten sonra bozgunculuk yapmayin; inanmis iseniz bu sizin için daha hayirladir. Mektubumu okudugunda, emrimiz dogrultusunda toplamis oldugun mallari, onlari senden alacak birisi yanina gelene dek koru. Vesselam."

Sonra o mektubu, o sahisa ulastirmam için bana verdi. Ben de o mektubu sahibine ulastirdim. Derken o memur, mezkur mektupla azledilmis oldugu halde bizden uzaklasmis oldu."

Muaviye bu sözleri duyunca söyle dedi: "Bu kadina, istedigi sekilde bir mektup yazin ve onu bir sikayeti olmaksizin razi oldugu halde kendi sehrine geri döndürün."[15]

16- Ahiret Düsüncesinde

Suveyd b. Gafle söyle diyor:

Emir'ul-Müminin Hz. Ali (a.s)'in hilafeti için halktan biat alindiktan sonra, bir gün O'nun huzuruna vardim. Huzuruna vardigimda O'nun küçük bir hasir üzerinde oturmus oldugunu gördüm. O'nun oturdugu odada o hasirdan baska bir sey yoktu.

Bu durumu görünce söyle dedim:

"Ya Emir'el-Muminin! Beyt'ul-Mal sizin yetkinizde oldugu halde, odanizda hasirdan baska ihtiyaç duyulan diger bir sey görmüyorum!"

Emir'ul-Müminin Ali (a.s) cevaben buyurdular ki:

"Ey Gafle! Akilli bir kimse, kendisinden baska bir yere göçüp gidecegi bir evde ev esyasi toplamaz. Bizim, varacagimiz huzurlu ve emniyetli bir ev önümüzde vardir; en iyi esyalarimizi oraya gönderiyoruz. Biz yakinda oraya göç edecegiz."[16]

17- Kardesinin Kalbi Bizimle Miydi?

Hz. Ali (a.s)'in hilafeti döneminde vuku bulan ilk savas, Cemel savasi idi. Hz. Ali (a.s)'in ordusu bu savasta galip olmasiyla savas sona erdi. Hz. Ali (a.s)'in ashabindan olup savasa katilmis olanlardan biri söyle dedi:

"Keske kardesim burada olsaydi da, Allah Teala'nin sizi düsmana nasil galip ettigini görseydi; o da hosnut olarak ecir ve mükafata erismis olurdu.

İmam (a.s) o sahabeye: "Kardesinin kalp ve fikri bizimle miydi?"

Sahabe: "Evet."

İmam (a.s): "Öyleyse o da bu savasta bizimle beraber olmustur. Sadece o degil, babalarinin sulbünde ve annelerinin rahimlerinde olanlar bile, bizimle ayni fikir ve akide üzere olurlarsa, onlar da bizle bu savasta hazir olmuslardir; onlar yakinda dünyaya ayak basacaklar ve din onlarin vesilesiyle güçlenecektir."[17]

18- İki Rekat İhlasli Namaz

Resulullah (s.a.a) için iki iri deve getirdiklerinde Hazret ashabina söyle buyurdu:

İçinizde dünya hakkinda düsünmeksizin iki rekat namaz kilacak birisi var midir? Kim kilarsa ona bu iki deveden birini verecegim."

Resulullah (s.a.a) bu sözünü birkaç kez tekrarladi. Ashaptan hiç kimse cevap vermeyince Emir'ul-Müminin Hz. Ali (a.s) ayaga kalkarak: "Ya Resulellah! Ben buyurdugunuz sekilde iki rekat namaz kilmaya hazirim" dedi.

Resulullah (s.a.a): "Çok iyi, kil" diye buyurdu.

Emir'ul-Müminin Ali (a.s) namaza basladi. Namazin selamini verdiginde Cebrail yeryüzüne inerek söyle dedi: Allah-u Teala buyuruyor ki: Bu develerden birini Ali'ye ver."

Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:

"Ben, namaz kilarken dünya isleriyle ilgili herhangi bir seyi düsünmemeyi sart kosmustum. Oysa Ali tesehhüt okurken: "Develerden hangisini alayim" diye düsündü."

Cebrail: "Allah-u Teala buyuruyor ki: Ali'nin hedefi, semiz olan deveyi alip onu keserek fakirlere vermekti, bundan dolayi düsüncesi Allah içindi, kendisi veya dünya için degildi" dedi.

Bu esnada Peygamber (s.a.a), Hz. Ali'ye tesekkür ve onu takdir etmek için her iki deveyi ona verdi.

Allah-u Teala da bir ayetin zimninda Hz. Ali'yi takdir etmek için söyle buyurdu:

"İnne fî zalike lezikra limen kane lehu kalbun ev elka's-sem'a ve huve sehid."

"Hiç süphesiz bunda, kalbi olan ya da bir sahit olarak kulak veren kimse için elbette bir ögüt vardir."[18]

Sonra Resulullah (s.a.a) söyle buyurdular:

"Kim iki rekat namaz kilar da dünya isleri hakkinda bir sey düsünmemis olursa, Allah-u Teala ondan razi olup günahlarini affeder."[19]

19- Ramazan Ayinda Sarap

Sair olan Neccasi Hz. Ali (a.s)'in taraftarlarindan biridir ve söyledigi coskulu siirlerle Hz. Ali (a.s)'in ordusunu Muaviye'nin aleyhine tahrik ediyordu. Defalarca Hz. Ali (a.s)'in ordusunda düsmana karsi savasti. Ama bu sahis bir kez seytanin vesvesesine uyarak Ramazan ayinda sarap içti. Halk Onun sarap içtigini görünce onu yakalayip Hz. Ali (a.s)'in yanina getirdiler ve onun sarap içtigini ispatladilar.

Hz. Ali (a.s) onun sarap içmis olduguna kanaat edince kendisi ona seksen kirbaç vurdu ve bir gece de hapse atti. Sonraki gün Neccasi'nin getirilmesini emretti. Getirdiklerinde ona yirmi kirbaç daha vurdu.

Neccasi iki kez kirbaçlandigini görünce söyle dedi:

"Ya Emir'el-Muminin! Bu yirmi kirbaç ne içindi?"

Hz. Ali (a.s) cevaben: "Bu yirmi kirbaç, Ramazan ayinin ihtiramini gözetmedigin ve bu ayda sarap içmeye cesaret ettigin içindi."[20]

20- İslam'da Sade Yasayis

Kadi Sureyh[21] söyle diyor:

Seksen dinara bir ev alarak kendi adima yazdirdim ve buna dair sahitler tuttum.

Bunun haberi Emir'ul-Müminin Ali (a.s)'a ulasinca beni çagirtarak söyle buyurdu:

"Ey Sureyh! Seksen dinara bir ev almis ve bir mektup yazarak da buna dair taniklar mi tutmussun?!"

Ben: "Evet, dogrudur" dedim.

Hz. Ali (a.s), bana sert bir sekilde bakarak söyle buyurdular:

"Ey Sureyh! Allah'tan kork. Yakin bir zamanda Azrail sana dogru gelecektir, ne yazina (senedine) bakacak ve ne de sahitlerinden soru soracak ama seni o evden çikarip kabrine teslim edecektir.

Ey Sureyh! Çok iyi düsün! Sakin bu evi baskasinin maliyla almayasin ve onun degerini helal olmayan maldan vermis olmayasin! Bu durumda dünya ve ahirette zarara ugrayanlardan olursun."

Daha sonra söyle buyurdular:

"Ey Sureyh! Bil ki, eger evi aldiginda benim yanima gelmis olsaydin, senin için bu senede öyle bir yazi yazardim ki, bu evi bir dirheme ve bir dirhemden daha aza bile almaya ragbet etmezdin. Ben söyle bir senet yazardim:

"Bu ev, zelil bir kulun, ahiret yurduna göçmeye hazir olan ölü bir sahistan aldigi bir evdir; öyle bir ev ki, aldatici evlerdendir; fani ve helak olacaklarin topragindandir. Bu evin dört siniri vardir: Birinci sinir, âfet ve belalara ulasir; ikinci sinir, musibet ve ölümlere yetisir; üçüncü sinir, helak edici heva ve heveslere dayanir; dördüncü sinir ise, aldatici seytana varir; iste bu ev, dördüncü sinira açilmaktadir.

Bu evi, arzularla aldanmis bir sahis, kanaat izzetinden çikarak dünyaya tapma zilletine düsmek degeriyle, kisa bir süreden sonra ölecek bir kimseden almistir..."[22]

Evet, zahit ve basiretli insanlarin dünya malina bakislari iste böyledir.

21- Neden Dualarimiz Kabul
Olmuyor

Emir'ul-Müminin Hz. Ali (a.s) bir Cuma günü Kufe'de çok güzel bir konusma yapti. Konusmasinin sonunda söyle buyurdular:

"Ey millet! Su yedi büyük musibetten Allah'a siginmamiz gerekir:

1- Alimin sürçmesinden.

2- Abidin ibadetten usanmasindan.

3- Müminin muhtaç olmasindan.

4- Eminin hiyanet etmesinden.

5- Zenginin fakir olmasindan.

6- Azizin zelil bir duruma düsmesinden.

7- Fakirin hasta olmasindan."

Bu esnada bir adam ayaga kalkarak söyle dedi: "Dogru buyurdunuz ey Emir'ul-Muminin! Biz saptigimizda sen kiblemizsin, karanlikta kaldigimizda sen nursun. Allah Teala'nin: "Ud'unî estecib lekum" (Bana dua edin size icabet edeyim)[23] diye buyurmus oldugu sözü hakkinda senden soru sormak istiyorum. Allah-u Teala'nin böyle buyurmasina ragmen neden duamiz kabul olmuyor?"

Hz. Ali (a.s) cevaben söyle buyurdular:

"Dualarinizin kabul olmamasinin sebebi, kalplerinizin sekiz sey hususunda hiyanet etmesinden dolayidir:

Birincisi: Siz Allah'i tanidiniz fakat size farz kildigi sekilde hakkini eda etmediniz. Bu yüzden bu taniyis size bir seyi kazandirmadi.

İkincisi: Siz Allah'in Peygamberine iman ettiniz ama onun sünnetine karsi çiktiniz ve seriatini öldürdünüz. O halde imaninizin neticesi nerede kaldi! (Yok olup gitti.)

Üçüncüsü: Allah'in size nazil etmis oldugu kitabi (Kur'an'i) okudunuz fakat onunla amel etmediniz; Kur'an'i cani gönülden kabul ettik ve ona uyacagiz dediniz ama ona muhalefet ettiniz.

Dördüncüsü: Biz cehennem atesinden korkuyoruz dediniz, o halde korkunuz nerede kaldi?!

Besincisi: Cennete ragbet etmekteyiz, dediniz. Ama her an sizi ondan uzaklastirmakta olan seyleri yapiyorsunuz; o halde cennete olan ragbet ve istiyakiniz nerede kaldi?!

Altincisi: Siz Allah'in nimetini yediniz. Ama o nimete karsi Allah'a sükür etmediniz.

Yedincisi: Allah-u Teala sizi seytanla düsman olmaya emretti ve buyurdu ki: "Süphesiz seytan sizin düsmaninizdir; o halde ona düsman kesilin." Ama siz dilde onunla düsmanlik ettiniz, amelde ise muhalefet etmeksizin onu dost edindiniz (ona uydunuz).

Sekizincisi: Siz halkin kusurlarini gözlerinizin önüne diktiniz. Ama kendi ayiplarinizi attiniz (onlari görmezlikten geldiniz) ve kinanmaya kendisinden daha layik oldugunuz kimseyi kinamaya kalkistiniz. Bununla birlikte hangi dua sizin için kabul olabilir! Oysa siz duanin kapi ve yollarini kapadiniz. O halde Allah'tan korkun, amellerinizi düzeltin, biatinizi halis edin, iyilige emredin, kötülükten sakindirin. Bunlari yaptiginiz takdirde Allah-u Teala duanizi kabul eder."[24]

22- Hz. Ali'ye Duyulan Sevgi

Zenci birisi Hz. Ali (a.s)'in huzuruna gelerek söyle dedi: "Ya Emir'el-Muminin! Ben hirsizlik yaptim, beni günahtan arindir (bana had uygula)!"

Hz. Ali (a.s): "Sayet koru olmayan yerden hirsizlik yapmissin" buyurarak yüzünü ondan çevirdi.

Zenci: "Ya Emir'el-Muminin! Koruk olan yerden hirsizlik yaptim, had (ser'i ceza) uygulayarak beni arindir!"

Hz. Ali (a.s): "Sayet (ser'i cezayi gerektiren) nisap miktarinca hirsizlik yapmamissin" buyurarak tekrar yüzünü ondan çevirdi.

Zenci adam: "Ya Emir'el-Muminin! Nisap miktarinca hirsizlik yaptim!"

Zenci adam üç kez ikrar ve itiraf edince Hz. Ali (a.s) onun (sag elinin dört) parmagini kesti. Hz. Ali (a.s)'in yanindan ayrilip parmaklari kesik oldugu halde evine döndügünde, agir bir darbe almasina ragmen yol boyunca yüksek bir sesle söyle diyordu:

"Ey millet! Elimi, müminlerin emiri, muttakilerin imami, secde azalari nurlu olanlarin komutani, dinin lideri ve vasilerin efendisi olan Hz. Ali (Allah'in emrine göre) kesti..."

Bu sözleriyle Hz. Ali (a.s)'i durmadan methediyordu. İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) onun bu sözlerini duyunca ona dogru giderek onu karsiladilar. Daha sonra Hz. Ali (a.s)'in yanina gelerek: "Eli kesilmis olan Zenci birisinin yolda seni methettigini gördük" dediler. Hz. Ali (a.s) eli kesilmis olan zenciyi getirdiklerinde ona hitaben: "Elini kesmis oldugum halde beni mi methediyorsun?" diye buyurdu.

Zenci adam cevaben söyle dedi: "Ya Emir'el-Muminin! Sen beni günahtan arindirdin; süphesiz senin sevgin benim et ve kemigime islemistir; eger sen beni dogram dogram etsen de senin sevgin benim kalbimden çikmaz."

Hz. Ali (a.s) onun hakkinda dua etti, sonra kesilen parmaklarini kendi yerine birakti; derken parmaklari eskisi gibi düzelip sag-salim oldu."[25]

23- Müminlerin Ruhlarinin Toplandigi Yer

Esbeg b. Nebate söyle diyor:

Bir gün Emir'ul-Müminin Hz. Ali (a.s) Kufe'den çikip Gariyyeyn'e (Kufe'nin disinda iki kutsal mekana) geldi ve oradan geçtiginde biz ona ulastik. Onun, altinda bir sey olmaksizin sirt üstü toprak üzerinde uzanmis oldugunu gördük.

Kanber Hz. Ali (a.s)'in toprak üzerinde yatmis oldugunu görünce söyle dedi: "Ya Emir'el-Müminin! Abami altiniza sermeme müsaade eder misiniz?"

Hz. Ali (a.s): "Hayir! Burasi müminlerin makanidir, (bu is) onlarin meclislerinde rahatsizliklarina sebep olmaktir" buyurdu.

Esbag diyor; arzettim ki: "Ey Emir'el-Muminin! Müminlerin türbesinin ne oldugunu biliyoruz; o ya olup veya olacaktir; ama 'onlarin meclislerinde rahatsizliklarina sebep olmaktadir' ne demektir!"

Hz. Ali (a.s) cevaben söyle buyurdu:

"Ey İbn-i Nebate (Nebate'nin oglu)! Perde gözlerinin önünden kalkmis olursa, müminlerin ruhlarinin burada halkalar halinde birbirlerini ziyaret etmelerini ve birbirleriyle konusmalarini görmüs olursun. İste burasi müminlerim ruhlarinin bulundugu yerdir."[26]

24- Bal Kabi Olayi

Hz. Ali (a.s)'in sahadetinden sonra kardesi Akil Muaviye'nin sarayina ugradi. Muaviye Akil'den, kizartilmis demir olayini sordu. Akil kardesi Ali (a.s)'i hatirlayinca aglayarak söyle dedi:

Ey Muaviye! İlk önce kardesim Ali hakkinda diger bir sey söyleyecegim, daha sonra sorunun cevabini verecegim.

Bir gün Hz. Ali (a.s)'in oglu Hüseyin'e bir misafir geldi. Hüseyin (a.s) onu agirlamak için bir dirhem borç ederek onunla bir ekmek aldi. Ekmekle yenilecek bir katik olmadigindan dolayi hizmetçileri Kanber'e, Yemen'den getirilmis olan bal tulumlarindan birini getirip açmasini istedi. Hüseyin (a.s) bir ritl (ölçek/litre) bal ondan götürdü.

Hz. Ali (a.s) (Müslümanlarin arasinda) onu bölmek istediginde, tulumun agzinin açildigindan süphelendiginden dolayi söyle buyurdu:

"Ey Kanber! Galiba bu tulumun agzi açilmis ve bir seyler yapilmistir!

Kanber cevaben: "Evet, dogrudur" diyerek olayi ona anlatti. Hz. Ali (a.s) çok sinirlendiginden: "Hüseyni bana getirin" diye emretti. Hüseyin (a.s)'i getirdiklerinde kirbaci kaldirip ona vurmak istediginde Hüseyin (a.s): "Amcam Cafer'in hakki hürmetine beni affet" dedi. Hz. Ali'yi kardesi Caferi Tayyar'in hakkina ant verdiklerinde öfkesi yatisiyordu. Hz. Ali (a.s) bu sözü duyunca onu vurmaktan vazgeçerek söyle buyurdu:

"Neden bal müslümanlarin arasinda bölünmeden ona el vurdun?"

Hüseyin (a.s) cevaben: "Babacigim! Bizim onda bir hakkimiz vardir, ben ödünç olarak ondan bir miktar götürdüm, bizim payimizi verdiginizde borcumu ödeyecegim" dedi.

Hz. Ali (a.s) buyurdular ki:

"Baban sana feda olsun, senin onda hakkin olsa da müslümanlar kendi hakkindan yararlanmadikça (onlarin hakki verilmedikçe) senin ondan yararlanmaya hakkin yoktur."

Sonra buyurdular ki:

"Eger Resulullah'in senin ön dislerinden öptügünü görmüs olmasaydim, bu isinden dolayi canini incitirdim."

Daha sonra Kanber'e bir dirhem vererek ona: "Bununla edebildigin kadar en iyi bal al onun yerine birak" diye emretti.

Akil diyor ki:

Hz. Ali (a.s)'in tulumun agzini açarak Kanber'in alinan bali ona döktügünü ve Hazretin onun agzini eliyle kivirarak bagladigini görür gibiyim! Hz. Ali (a.s) agladigi halde söyle diyordu:

"Allah'im! Hüseyin'i bagisla; zira o farkina varmamistir."[27]

Muaviye bu sözleri dinledikten sonra söyle dedi:

"Öyle bir kimsenin faziletinden söz ettin ki, kimse onun faziletini inkar etmemektedir. Allah rahmet etsin Ebu'l- Hasan'a, süphesiz o, kendisinden öncekilerden (fazilet açisindan) öne geçmistir ve kendisinden sonra gelecekleri de aciz birakmistir. Simdi kizartilmis demir hikayesini bize anlat..."[28]

25- Kizartilmis Demir Hikayesi

Akil, bal macerasini naklettikten sonra söyle dedi:

Evet ey Muaviye! Ben siddetli bir mali sikintiya duçar oldum. Durumum çok kötü oldu. Kardesim Ali'nin huzuruna giderek ondan yardim dildim. Ama o önem vermedi.

Eve dönüp çocuklarimi toplayarak, açlik ve yoksulluk eseri yüzlerinden okundugu bir halde onlari O'nun yanina götürdüm. Buyurdu ki: "Aksam yanima gel de sana bir sey vereyim."

Aksam olunca çocuklardan birisi elimden tutarak beni kardesim Ali'nin yanina götürdü. Ali beni götüren çocugun bir kenara gitmesini emretti. Sonra söyle buyurdu: "Yakina gel de bir sey vereyim!"

Ben çok sikintili ve ihtirasli oldugumdan dolayi bana bir kese para verecegini zannettim. Fakat elimi uzatip onu almak istedigimde, elim, ates saçan bir demire dokundu. Hemen onu atip ve kasabin eli altinda bögüren bir boga gibi ses çikardim. Ali benim bu durumumu görünce söyle dedi:

"Akil! Annen mateminde aglasin! Sen dünya atesinde kizartilan bir demirin hararetinden böyle bagiriyorsun. Eger kiyamet günü benimle sen, atesten olan zincirlerle baglanmis olursak o zaman ne yapariz?"

Sonra su ayeti okudular: "Boyunlarinda demir halkalar ve zincirler oldugu halde, sicak suya sürüklenecekler, sonra da ateste yakilacaklardir."[29]

Daha sonra söyle buyurdu: "Akil! Allah'in, Beyt'ul-Mal'dan senin için belirledigi haktan fazla, benim yanimda kizartilmis demir disinda bir sey yoktur. O halde evine dön."

Muaviye bu hikayeyi duyunca saskinligindan söyle dedi: "Kadinlar, Ali gibi birisini asla doguramayacaklar!"[30]

26- Hz. Ali (a.s)'in Allah Korkusundan Aglamasi

Hz. Ali (a.s)'in ashabindan olan "Hibbe İrnî" isminde birisi söyle diyor:

Bir gece "Nevf" ile birlikte Kufe'nin Dar'ul-İmaresinin (hükümet konaginin) bahçesinde yatmistik. Gecenin son zamanlarinda Hz. Ali (a.s)'in Dar'ul-İmare'den yavasça disari çiktigini, asiri bir korkunun kendisini sardigini, dengesini koruyamadigini ve elini duvara koyarak saskinlik ve hayranlik içinde olanlar gibi göge dogru bakip su ayeti okudugunu gördük:

"Süphesiz göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelip gidisinde akliselim sahipleri için gerçekten açik ibretler vardir."

"Onlar, ayakta dururken, otururken, yanlari üzerine yatarken, (her vakit) Allah'i anarlar, göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda derin derin düsünürler (ve söyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu bosuna yaratmadin. seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabindan koru!"

"Ey Rabbimiz! Dogrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artik onu rüsva etmissindir. Zalimlerin hiç yardimcilari yoktur."

"Ey Rabbimiz! Gerçek su ki biz, "Rabbinize inanin" diye imana çagiran bir davetçiyi isittik, hemen iman ettik. Artik bizim günahlarimizi bagisla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz."[31]

Hibbe İrnî söyle devam ediyor: Hz. Ali (a.s) sürekli bu ayetleri okuyordu. Bu azametli güzelliklere ve bu azametli güzelliklerin yaraticisina öyle gönül vermisti ki ve kendisinden öyle geçmisti ki adeta aklini yitirmisti.

Hibbe ve Nevf yattiklari yerden bu ilginç manzarayi seyrediyorlardi. Nihayet Hz. Ali (a.s) yavas yavas Hibbe'nin yattigi yere yaklasarak söyle buyurdu: "Hibbe! Uyumus musun, uyanik misin?"

Hibbe cevabinda: Uyanigim; ya Emir'el-Müminin, siz onca aydin geçmisinize ve onca züht, takva ve essiz ibadetinize ragmen Allah'tan böyle korkuyorsunuz, o halde vay bizim halimize, biz zavallilar ne yapmaliyiz!

Hz. Ali (a.s) gözlerini asagi dikerek agladi. Sonra söyle buyurdu: "Ey Hibbe! Hepimiz bir gün Allah'in karsisinda duracagiz, amellerimizden hiçbiri O'na gizli degildir. Ey Hibbe! Allah-u Teâla bana ve sana boynun sah damarindan daha yakindir; hiçbir sey bizimle Allah arasinda engel olamaz."

Sonra Nevf'e dönerek söyle buyurdu: "Ey Nevf! uykuda misin?"

Nevf: "Hayir, uyanigim. Ya Emir'el-Müminin! Sizin hayret verici durumunuz, bu gece biraz gözyasi dökmeme sebep oldu."

İmam (a.s): "Ey Nevf! Eger bu gece Allah'in korkusundan çok aglarsan, yarin Allah'in karsisinda gözlerin aydin olur. Ey Nevf! Allah korkusundan kimin gözünden bir damla yas akarsa, bu göz yasi atesten olan denizleri söndürür…"

Emir'ul-Müminin (a.s), Hibbe ve Nevf'e ettigi nasihatlerin sonunda ise söyle buyurdu: "Ben size, her an Allah'tan korkunuz diyorum."

Daha sonra o ikisinin yanindan geçti ve yürekleri yakarcasina söyle diyordu:

"Ey Rabbim! Keske bir bilseydim; acaba senden gafil oldugumda benden yüz mü çeviriyorsun yoksa yine bana teveccüh mü ediyorsun? Keske bir bilseydim; bu uzun uykumla ve nimetlerinin sükründe kusur etmemle halim senin nezdinde nasildir?"

Hibbe diyor ki: "Allah'a andolsun ki, Hz. Ali (a.s) safak atana kadar bu halde Allah'a yalvarip yakariyordu."[32]

27- Hz. Ali (a.s) Haris-İ Hemdani'nin Yanibasinda

Haris-i Hemdani İmam Ali (a.s)'in dostlarindan biri idi ve İmam (a.s)'in yaninda özel bir makami vardi. Haris hastalaninca, Hz. Ali (a.s) onun ziyaretine gitti. Hal hatir sorduktan sonra söyle buyurdu:

"Ey Haris! Sena müjde veriyorum ki, ölüm aninda, sirat köprüsünden geçtiginde, Kevser havuzunun kenarinda ve mukaseme (taksim) zamani beni görecek ve taniyacaksin."

Haris: "Mukaseme nedir?" diye sordu.

Hz. Ali (a.s) söyle buyurdu: "Mukaseme (taksim etme) atesle olacaktir. Kiyamet günü cehennem atesiyle halki taksim edecegim. Atese diyecegim ki: Ey ates! Bu adam benim dostumdur onu birak ve bu sahis ise benim düsmanimdir onu yakala!"

Sonra Hz. Ali (a.s) Haris'in elinden tutarak söyle buyurdu: "Ey Haris! Ben senin elinden tuttugum gibi Peygamber (s.a.a) de benim elimden tuttu. O esnada ben Kureys ve münafiklarin haset ve kiskançligindan O Hazrete sikayet ettim. Peygamber (s.a.a) söyle buyurdu:

"Kiyamet günü oldugunda ben Allah'in saglam ipinden tutacagim, sen de beni tutacaksin ve sialar da senin eteginden tutacaklardir…"

Hz. Ali (a.s) sonra üç defa söyle buyurdu: "Ey Haris! Sen sevdigin kimseyle ve yapmis oldugun amelle birlikte olacaksin."

Bu esnada Haris yerinden kalkip, asiri sevincinden cübbesini yerde çekerek söyle diyordu: "Bundan sonra artik ölüme dogru mu gidiyorum, yoksa ölüm mü bana dogru geliyor bu hususta hiçbir korkum yok."

Bu hadisi, Ehl-i Beyt sairi (Seyyid Himyeri), bir siire dökerek söyle demistir:

Ey Hemdani! Kim ölürse beni karsisinda görecektir,

Ölen ister mümin olsun ister münafik.

Onun gözleri beni taniyor, ben de onu taniyorum,

Sifatiyla, ismiyle ve ameliyle.

Sen Sirat köprüsünde beni taniyacaksin,

O halde kayma ve sürçmeden korkma.

Ben o yakici susuzlukta sana soguk su içirecegim,

Onun tatli bir bal oldugunu sanacaksin.

Sorgu için seni durdurduklarinda atese diyecegim ki;

Onu birak, ona yaklasma; zira bu sahsin,

Velayet ipiyle bagli bir ipi vardir.[33]

28- Kepekli Ekmek

Suveyde b. Gafle söyle diyor:

Bir gün ögleden sonra Hz. Ali (a.s)'in yanina ugradim. Hz. Ali'nin, sofranin kenarinda oturdugunu ve sütü eksimis bir kapla kepekli bir ekmegin de o sofrada bulundugunu gördüm. Hz. Ali (a.s) bazen eliyle ve bazen de diziyle o ekmegi kiriyor ve eksimis sütle onu yiyordu. Hz. Ali (a.s) bana: "Sen de gel ye" diye buyurdu. Cevabinda: "Ben niyetliyim" dedim.

Buyurdular ki: Resulullah (s.a.a)'in söyle buyurdugunu duydum: "Kim oruç tuttugu için cani istedigi yemekten sakinir da ondan yemezse, ona cennet yemeklerinden yedirmek ve cennet içeceklerinden içirmek Allah'a hakkolur."

Suveyde sözünün devaminda söyle diyor: İmam (a.s)'in biraz ötesinde duran hizmetçisi Fizze'nin yanina giderek ona dedim ki: Vay senin haline! Neden bu yasli adam hakkinda Allah'tan korkmuyor, O'nun halini gözetmiyor ve O'na kepekli ekmek veriyorsun?!"

Fizze cevabimda söyle dedi: "Suveyde, bizim suçumuz degildir. İmam (a.s)'in kendisi, ekmeginin elenmemis undan yapilmasini emretmistir."

Suveyde Hz. Ali (a.s)'in yanina dönerek Fizze'nin vermis oldugu cevabi İmam (a.s)'a söyledi.

İmam Ali (a.s) söyle buyurdu: "Anam ve babam İslam Peygamberine Feda olsun! O'nun ekmegi, elenmemis undan idi. Bu dünyadan göçene dek, üç gün ardi ardinca bugday ekmeginden doyasiya ekmek yememistir."[34]

Hz. Ali (a.s)'in, yemek yemesinde de Resulullah (s.a.a)'i örnek aldigi bu kissadan da anlasilmaktadir.

29- Hizmetçiyi Kendisine Tercih Etmek

Hz. Ali (a.s) hizmetçisi Kamber'le birlikte gömlek almak için Kufe pazarina gitti. Pazarda elbise satan birisine: "İki gömlek ihtiyaçtir" buyurdu.

Elbise satan adam İmam (a.s)'i taniyinca: "Ya Emir'el-Müminin! Ne çesit gömlek istesen vardir" dedi.

İmam (a.s), o sahsin kendisini tanidigini anlayinca, onun dükkanindan geçip alis verisle mesgul olan diger bir elbise saticisinin yanina gitti. Ondan, biri üç digeri ise iki dirhem olan iki gömlek aldi. Sonra Kanber'e: "Üç dirhemlik gömlegi sen giy" buyurdu. Kanber: "Efendim, Üç dirhemlik elbise size yakisir. Zira siz, halka konusmak için minbere çikiyor ve onlara vaaz ediyorsun; degerli elbisenin hatibin üzerinde olmasi daha uygundur" dedi.

Hz. Ali (a.s): "Kanber! Sen gençsin, gençlik de süslü olmayi ister. Ayriyeten ben Rabbimden, elbise hususunda kendimi sana tercih etmekten hâyâ ediyorum. Zira Peygamber (s.a.a)'in söyle buyurdugunu duydum: "Giydiginiz seylerden onlara (hizmetçilere) giydirin ve yediginiz seylerden onlara yedirin."

Hz. Ali (a.s) gömlegi giyince, gömlegin kolunun elinden uzun oldugunu gördü. Bundan dolayi onun fazla olan miktarini kesip ondan muhtaçlar için takke yapmalarini emretti.

Bu esnada gömlegi satan genç: "Müsaade edin gömlegin kesilen yenini dikeyim" dedi.

İmam (a.s): "Birak öyle kalsin. Zira ömrün geçmesi, elbiseyi süslemekten daha hizlidir" buyurdu.

Hz. Ali (a.s) parayi vererek oradan ayrildi. Biraz usaklastiginda dükkanin asil sahibi geldi. Oglunun gömlekleri pahali sattigini anlayinca, Hazretin yanina gidip özür dileyerek söyle dedi: "Ya Emir'el-Müminin! Oglum sizi tanimamis, bundan dolayi gömlekleri size pahali satmistir; fazla olan iki dirhemi geri almanizi rica ediyorum."

Hz. Ali (a.s) söyle buyurdu: "Ben ve oglun, gömleklerin fiyat hususunda yeteri kadar konustuk, pazarlik yaptik ve her ikimiz de razi olduk. Binaenaleyh muamele her iki tarafin rizayetiyle gerçeklesmistir. Ben iki dirhemi geri almayi kesinlikle kabul etmeyecegim."[35]

30- Takvasiz Kur'an Okuyanin Akibeti

Gecelerin birinde Emir'ul-Muminin Ali (a.s) Kufe mescidinden kendi evine dogru hareket ediyordu. İmam (a.s)'in özel ashabindan olan Kumeyl b. Ziyad da O Hazretle birlikte idi. Yollari üzerinde olan bir evin kenarindan geçerken ev sahibinin yüksek ve güzel bir sesle su ayeti okudugunu gördüler: "Yoksa geceleyin secde ederek ve kiyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarci gibi) midir? (Resulüm) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Dogrusu ancak akil sahipleri bunlari hakkiyla düsünür?"[36]

Kumeyl bu adamin Kur'an okumasindan çok hoslandi ve kalbinde ona aferin dedi Hz. Ali (a.s) Kumeyl'in bu durumunu farkedince söyle buyurdu:

"Ey Kumeyl! Onun güzel sesle Kur'an okumasi seni aldatmasin. Çünkü o cehennem ehlidir. (Nice Kur'an okuyanlar vardir ki Kur'an onlara lanet etmektedir.) Yakin bir zamanda söyledigim sey senin için asikar olacaktir."

Kumeyl İmam (a.s)'in bu sözünden saskinliga ugradi. Söyle ki İmam (a.s) onun fikir ve düsüncesini okudu ve söz konusu sahisin o manevi haliyle cehennem ehlinden oldugunu buyurdu.

Bir müddet geçtikten sonra Havariç olayi ortaya çikti. Bunlar, İmam Ali (a.s) karsisinda durarak O'nunla savasmaya kalkistilar. İmam Ali (a.s) da, Hafiz'ul-Kur'an olmalarina ragmen onlarla savasti. Savas sona erdikten sonra o azginlarin baslari yere serilmisti. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Kumeyl'e dönerek, kilicinin kani kurumamisken o baslardan birine isaret ederek söyle buyurdu: "Ey Kumeyl! Bu bas, o gece Kur'an okuyan kimsenin basidir; sen o gece onun hakkindaki sözümden sasirmistin!"

Kumeyl İmam (a.s)'in basindan öperek magfiret diledi.[37]

31- Fakirlerin Haysiyetini Korumak Ve Onlarin Kalbini Elde Etmek

Bir adam Hz. Ali (a.s)'in yanina gelerek söyle dedi:

"Ya Emir'el-Müminin! Benim bir hâcetim vardir."

İmam (a.s) söyle buyurdu: Hâcetini (istegini) yerin üzerine yaz! Zira ben, senin sikintini yüzünden okuyorum (dilinle söylemene gerek yoktur)."

Fakir adam yerin üzerine söyle yazdi: "Ben fakir ve muhtacim."

Hz. Ali (a.s) Kanber'e: "Ona iki degerli elbise ver" diye emretti.

Fakir adam onlari aldiktan sonra birkaç beyt siirle Hz. Ali (a.s)'a tesekkür etti.

İmam (a.s) Kanber'e: "Ona yüz dinar da ver" buyurdu.

Orada bulunanlardan bazisi: "Ya Emir'el-Müminin! Onu zengin ettin" dediler.

İmam (a.s) onlarin bu sözüne karsilik söyle buyurdu: "Ben Peygamber (s.a.a)'den duydum ki söyle buyuruyordu: "Halka mevkilerine göre davraniniz, onlarin sahsiyetlerini göz önünde bulundurunuz."

İmam (a.s) sözünün devaminda söyle buyurdu:

"Dogrusu ben bazi insanlara sasiriyorum. Onlar köleleri parayla aliyorlar ama hürleri iyilikle almiyorlar."[38]

32- Üç Kimseyle Arkadaslik Yasak

Hz. Ali (a.s) minbere çiktiginda söyle buyurdu:

"Müslüman bir kimse üç kimseyle dost ve arkadas olmaktan kaçinmalidir:

1- Laubali.

2- Ahmak (akli az olan).

3- Yalanci.

Laubali bir kimse, isini sana güzel göstermeye çalisir ve senin de onun gibi olmani ister. Böyle bir kimse, dünya ve ahiret islerinde sana yardimci olmaz. Onunla dost ve arkadas olmak cefa ve tas yüreklilige sebep olur; onun senin yanina gelip gitmesi ise utanç vesilesidir.

Ahmaga gelince; ondan sana bir hayir ulasmaz; sorunlari gidermesi, çaba gösterse dahi ondan beklenmez; yarar ulastirmak istese, (ahmakligindan dolayi) sana zarar verir; o halde onun ölümü, hayatindan daha hayirlidir; susmasi konusmasindan daha iyidir; uzakligi, yakin olmasindan daha güzeldir.

Yalanciya gelince; onunla yasamak asla sana tatli olmaz; senin sözünü baskasina götürür ve onlarin sözlerini de sana getirir; bir sözü bitirdiginde, baska bir söze baslar; bazen dogru da konusur ama halk sözüne inanmaz; halkin arasini bozmaya çalisir ve gönüllerde kin icat eder. O halde Allah'tan korkun ve kendiniz için kimlerle dost olacaginiza bakin." [39]

33- Eve Misafir Davet Etmek

Bir gün bir sahis Emir'ul-Muminin Ali (a.s)'i evine konuk olarak davet etti. İmam (a.s) cevabinda söyle buyurdu:

"Davetini üç sartla kabul ederim:

1- Evin disindan benim için bir sey getirmeyeceksin.

2- Evde bulunana seyi de benden esirgemeyeceksin.

3- Aileni de zahmete düsürmeyeceksin."

İmam (a.s)'i davet eden sahis İmam (a.s)'in bu sartlarini kabul etti, İmam (a.s) da onun davetine icabet etti. [40]

İslam'da misafir davet etmek ve davetçinin davetini kabul etmek tavsiye edilmistir. Ama gösteris için yapilan davetler veya konuklari, büyük bir masrafa girerek agirlamak veya ev sahibi ve ailesini zahmete düsürmek dogru degildir.

34- Adaletli Bir Hükümet

Hz. Ali (a.s)'in taraftarlarindan olan "Darmiye" isminde yasli ve sisman bir kadin Mekke'de yasiyordu. Muaviye hac mevsiminde Mekke'ye gittiginde o hanimi yanina getirmelerini emretti. O kadin Muaviye'nin yanina gelince, Muaviye ona: "Seni neden çagirttigimi biliyor musun?"

Darmiye: "Hayir, Allah biliyor."

Muaviye: "Neden Ali'yi seviyor da beni sevmiyorsun?"

Darmiye: "Ali'yi adaletli oldugu için seviyorum. O esitligi gözetiyordu, o fakirleri ve dindarlari seviyordu. Seni sevmememin sebebi ise, Hz. Ali'nin hilafete senden daha lâyik olmasina ragmen O'nunla savasman, halkin kanini heva ve hevesin için haksiz yere akitman, adaletsiz hüküm vermen ve canin istedigi sekilde hükümet etmendir."[41]

35- Hz. Ali (a.s)'in Kabrinin Bulunma Olayi

Emir'ul-Müminin Ali (a.s)'in sahadetinden sonra O Hazretin evlatlari geceleyin gizlice İmam (a.s)'in cenazesini yüksek bir yerde topraga gömdüler. Bu olayin üzerinden yillar geçti. İmam (a.s)'in evlat ve yakinlarindan baska kimse O'nun kabrinin nerde oldugunu bilmiyordu. Nihayet Harun Resid'in hilafeti döneminde bir olay İmam (a.s)'in kabrinin bulunmasina sebep oldu.

Abdullah b. Hazim kabrin bulunmasi hakkinda söyle diyor:

Bir gün Harun Resid'le birlikte av avlamak için Kufe'den disari çiktik. Gariyyeyn (Necef) bölgesine ulastik. O bölgede birçok ceylanlar gördük, derken tazi ve av köpeklerini onlari yakalamak için saliverdik. Ceylanlar kaçarak o bölgede bulunan yüksek bir tepenin üzerine çikip orada durdular. Tazi ve av köpekleri tepenin üzerine çikmayip geri döndüler. Köpekler geri dönünce ceylanlar tepeden asagi indiler. Yine tazi ve av köpekleri onlari takip etmeye basladilar. Ceylanlar da tekrar o tepeye sigindilar. Tazi ve av köpekleri yine geri döndüler. Bu olay üç kez tekrarlandi.

Ceylanlarin tepeye siginmalari, tazi ve av köpeklerinin ise oraya çikmaya cesaret edememeleri Harun'u oldukça sasirtti.

Bu olay üzerine Harun söyle dedi: Kufe'ye gidin, en yasli olan kimseyi bularak benim yanima getirin.

Harun'un görevlendirdigi kisiler, Esed kabilesinden yasli bir adami bularak Harun Resid'in yanina getirdiler.

Harun o yasli adami görünce: "Ey yasli adam! Bu tepe nedir? Bu tepe hususunda bizi aydinlat!"

Yasli adam: "Babam babalarindan söyle nakletti: "Bu tepe Hz. Ali'nin kabridir; Allah-u Teâla orayi emniyetli harem kilmistir. Kim oraya siginirsa, güvende olur. İste bundan dolayi ceylanlar O Hazretin haremine siginarak tehlikeden korunmuslardir.

Harun Resid bu sözleri o yasli adamdan duyunca atindan asagi indi, abdest almak için su istedi, abdest aldiktan sonra o tepenin kenarinda (iki rekat) namaz kildi ve yüzünü topraga koyarak aglayip dua etti. Daha sonra Hz. Ali (a.s)'in kabrinin üzerinde dört kapili bir kubbe yapmalarini emretti.

İste böylece Hz. Ali (a.s)'in kabri takriben yüz otuz yildan sonra asikar oldu.[42]


[1] - Bihar, c.42, s.289
[2] - Bihar, c.41, s.53; c.74, s.157
[3] - Bihar, c.32, s.76
[4] - Bihar, c.10, s.125
[5] - Bihar, c.40, s.336; c.41, s.121
[6] - Bihar, c.41, s.24
[7] - Bihar, c.6, s.27
[8] - Bihar'ul - Envar,c.41,s.111
[9] - Bihar'ul-Envar, c.21, s.72
[10] - Bihar'ul-Envar, c.42,s.143
[11] - Bihar'ul - Envar,c.41,s.113
[12] - Bihar'ul-Envar, c.41, s.52
[13] - Bihar'ul-Envar, c.20,s.53
[14] - Bihar'ul-Envar, c.43,s.91
[15]- Bihar, c.41, s.119
[16]- Bihar, c.70, s.321
[17]- Bihar, c.32, s.245; c.100, s.96
[18]- Kâf / 37
[19]- Bihar, c.36, s.191
[20]- Bihar, c.40, s.297


[21]- Kadi Sureyh, köse ve çok kurnaz birisi idi; halkin ihtilaflarini çok ilginç bir sekilde çözüyor ve kadilik islerinde sasirilacak bir uzmanliga sahipti. Ömer b. Hattap onu Kufe'ye kadi olarak atamisti. Ama Hz. Ali (a.s) onu (bazi nedenlerden dolayi) kadilik makamindan azletmek
istedi. Fakat Kufe halki bu karara karsi çikarak: "Sureyh'i azletmemelisin. Çünkü onu bu makama Ömer atamistir. Biz sana, Ebu Bekir'le Ömer'in yaptiklarini degistirmemek sarti üzere biat ettik!" demeye basladilar.

Muhtar-i Sakafi, hükümeti ele geçirdiginde onu Kufe'den, halkinin hepsi Yahudi olan bir köye sürdü. Haccac Kufe'nin hakimi oldugunda onu Kufe'ye getirtti ve çok yasli olmasina ragmen kadilikla mesgul olmasini istedi. Ama o, bu emir hususunda mazeret diledi ve mazereti de kabul edildi.

Onun hakkinda ilginç bir hikaye nakledilmistir. O hikaye söyledir:

Sureyh bir müddet Necef-i Esref'te idi. (Sehrin disinda) Namaza durdugunda, bir tilki gelip onun etrafinda oynayarak fikrini dagitiyordu. Bu olay bir süre böylece devam etti. Nihayet Sureyh bir adam heykeli yaparak onu bir yere birakti. Ondan sonra o tilki, onu gerçek bir adam zannederek gelip onun etrafinda oynamaya basliyordu. Bir gün Sureyh arkadan gelerek o tilkiyi yakaladi. Bundan dolayi bu olay Araplarin arasinda bir darb'ul-mesel olarak söylendi. Söyle diyorlardi: "Sureh'u edha min'es- sa'leb." (Sureyh, tilkiden daha kurnaz ve hilekardir.)

Sureyh yetmis bes yil kadilik yapmis, sadece ömrünün son iki yili bu makamdan uzak kalmistir. Yüz yirmi yasinda ise vefat etmistir.


[22]- Bihar, c.33, s.458; c.41, s.155; c.77, s.297
[23]- Mü'min / 60
[24]- Bihar, c.93, s.376
[25]- Bihar, c.41, s.202
[26] - Bihar, c.6, s.242. (Bazi hadislerde müminlerin ruhlarinin "Vadiy'us-Selam"da toplandiklari nakledilmistir.
[27] - Bu olay, İmam Hüseyin (a.s)'in imamet makamindan önce vuku bulmustur. Bihar'ul-Envar 41 cildinin 112. sayfasinda ise bu olay imam Hasan'a nispet verilmistir.
[28] - Bihar, c.42, s.117
[29] - Mumin (Gafir) / 71-72
[30] - Bihar, c.42, s.118
[31] - Âl-i İmran / 90-93
[32] - Bihar, c.41, s.16-22; c.69, s.275-276; c.77, s.401; c.87, s.201
[33] - Bihar, c.6, s.179
[34] - Bihar, c.40, s.331; c.41, s.138; c.66, s.322. Az bir farklilikla. [35] - Bihar, c.40, s.324; c.74, s.143; c.103, s.93. Az bir farklilikla. [36] - Zümer / 9
[37] - Bihar, c.33, s.399
[38] - Bihar, c.41, s.34; c.74, s.407
[39] - Bihar, c.74, s.205
[40] - Bihar, c.75, s.455
[41] - Bihar, c.33, s.260

Tarihte nakledildigine göre, Darmiye'nin kirici sözlerinden sonra Muaviye onun bu ihanetinin intikami için söyle dedi: "İste bundan dolayi karnin sismistir!"

Darmiye söz altinda kalmayarak: "Bütün millet, karnin büyüklügü hususunda senin annen Hind'i örnek verirler!" dedi.

Muaviye: "Ali'yi nasil gördün?"

Darmiye: "Hz. Ali asla hilafetle aldanmadi, dünya O'nu aldatmadi, O'nun sözleri karanlik kalpleri aydinlatiyordu ve kalplerin pasini gideriyordu."

Muaviye: Dogru söyledin. Simdi benden ne istiyorsun?

Darmiye: Kizil yünlü yüz deveye ihtiyacim vardir.

Muaviye onun istegini yerine getirdikten sonra söyle dedi: "Allah'a andolsun ki, Ali yasasaydi, kesinlikle bu kadar mal sana vermezdi."

Darmiye: "Dogru söyledin, Hz. Ali, heva ve hevesi üzerine, kimseye Müslümanlarin malindan bir dirhem bile vermezdi."


[42] - Bihar, c.100, s.252. Hz. Ali (a.s)'in sahadeti hicri 40'da vuku bulmustur, Harun Resid ise hicri 170'de hilafete yetismistir; binaenaleyh Hz. Ali (a.s)'in kabri takriben 130 yil sakli kalmistir.

 
 
Dedeler
 


Izzettin Dogan

Sinasi Koc

Haydar Samut

Niyazi Bozdogan

Kamber Kutlu

Ismail Aslandogan

Mahmut Doganoglu

Mustafa Aklibasinda

Veliyettin Ulusoy

Dernekler
 

Lubeck Alevi Kultur Burosu
HAMM ve Cevresi Alevi Kultur Birligi
KOLN Haci Bektas Veli Kultur Tanitim Dernegi
HARBURG Alevi Kultur Birligi
Stuttgart Alevi Kultur Merkezi
Hollanda Aleviler Birligi
Viyana Alevi Kultur Dernegi
Bak-Der Igdeli - Hannover

Konsolosluk Bilgileri
  Askerlik
Dogum
Evlilik
Olum
Pasaport
Pembe Kart
Telefon Numaralari
Vatandaslik
Vekalet
Esya Goturme
Vize Bilgileri
Anasayfa - Yazarlar - Siirler - Deyisler - Arsiv - Tanitim - Iletisim - E-mail - Linkler
20.11.2004 tarihinden itibaren : Tasarim: M. Ali Oksuz