|
KIRKLAR CEMİ VE HZ. ALİ
Kırklar Cemi,?. Hz.Ali-nin niteliğini anlatan bu önemli
uygulamadaki cem töreni ve semahı nasıl ve nereye dayatılmaktadır.
Peygamber Muhammet Mustafa Mirac'a giderken, yolda önüne
bir arslan çıktı, arslan yatmış, yolu kesmişti, o an,
''Amcamoglu Hz. Ali, şimdi burada olasaydı bu arslanın
hakkından gelirdi" diye düşündü. Bu sırada bir
ses duydu: yüzüğünü (hatemini) arslana ver, Peygamber
yüzüğünü çıkardı arslanın ağzına verdi. Orada nişan
kaldı, arslan sakinleşti. Peygamber Sidretül münteha'ya
erişti. Dost dosta kavuştu. Doksan bin kelam söylendi,
otuz bini şerat, otuz bini tarikat, otuz bini ise hakikatti.
Miraçtan döndükten sonra Resul hazretleri, ashab'i Suffa'nın
kapısına vardı. Kırklar orada sohbet ederlerdi. O hazreti
Resul, kapıya vurdu. ''Kimsin" dediler. ''Nedir
istediğin?" Resul hazretleri: Peygamberim, açın
kapıyı, içeri gireyim, siz erenler ile dem-i didar görelim"
dedi. Içerdekiler:" bizim aramıza Peygamber sığmaz.Peygamberliğini
var ümmetine eyle" dediler. Peygamber hazretleri
bunu işitip hemen geri döndü. Hak Teala Hazretinden
ol vakit ses geldi ki, ''Ya Muhammet, ol kapıya var..."
Resul hazretleri o sesi işitip derhal geri döndü. Yine
geldi, ol kapının halkasına vurup kapıyı tıklattı, içeriden
''kimsin?" dediler. Hz Resul dedi ki?, Ben Resulüm...açın
kapıyı, içeri gireyim, mübarek cemalinizi göreyim"
dedi. Içerdekiler: ''Bizim aramıza Resul sığmaz ve hem
bize gerek değildir" dediler. Resul Aleyhisselam
bu sözü işitince geri döndü, diledi ki feraget gele,
kendi makamına geri sakin ola. Tanrı'dan Peygamber-in
kulağına aynı ses erişti: ''Ya habibim, var yine o kapıya,
o meclise dahil ol. Nere gidersin, dön geri." ''Seyyid
geri döndü. Geldi o kapının halkasına el vurdu. Işaret
eyledi." Yine dönüp geldiğini bildirdi, dediler
ki, ''Kimsin?'' Resul dedi ki?. "Sirril kayyum,
hadimül fıkarayım.:" (yoksulların hizmetçisi olduğunu
söyleyen Peygamber-in o esnada "Ene biatihim, ene
miskinim, ene fıkarayım" dediği de rivayet olunur...Bu,
''Yoksulum, sizlerden birisi ve sizlere uyanım"
demek olur..) Kırklar dediler ki "Merhaba ! Ehlem
ve Sehlen'' dediler. Yani, Hoş geldin, kadem getirdin,
gelmekliğin mübarek olsun" dediler. Resul hazretleri
bismillah deyip ol kapıdan içeri girdi. Evveli sağ ayağını
bastı baktı gördü ki, otuz dokuz sahabe otururlar. Meğer
birisi taşraya çıkıp yiyecek bulmaya gitmiş idi. Ona
Selman Farisi derler idi. Meğer ki, şah-ı Merdan Ali
dahil ol muhabbette hazır idi. Bunlar, Resul Hazretlerini
görüncek ayağa kalkıp kıyama durdular.Yer gösterdiler.
Seyyid geçip, Murtaza Ali'nin yanına oturdu. Lakin Ali
olduğunu bilmedi. Ondan sonra baktı; Yirmi ikisi erkek,
On yedisi kadındır. Meğer Fatima Ana da orada imiş.
Haber sorup dedi ki: ''Sizler kimlersiniz, size kim
derler?" Dediler ki "Biz kırklarız" diye
cevap verdiler. Muhammet Mustafa dedi ki: ''Ben müşkülde
kaldım, sizin küçüğünüz ve ulunuz kimdir ve hanginizdir"
Kırklar cevap verdiler. Hz Muhammet Mustafa dedi ki
"Ya hani biriniz eksik, o biri ne oldu?" dedi.
Kırklar dediler ki ''Ya Seydullah, o biri dışarı gitti.
O, Selmandır," diye buyurdular. Ve hem dediler
ki, Niçin sordunuz?. Selman da burda hazırdır, dediler.
Hz Resul onlardan bunun için bir nişan istedi. Ol demde,
şah-ı Merdan Ali mübarek kolunu uzattı, ve birisi "destur"
deyu ona neşter ve bıxak vurdu. Bir damla kan revan
oldu, ol vakit cümlesinin bileğinden de kan aktı. Bir
damla kan dahi pencereden gelip meydana döküldü.. Meğer
ki, o bir damla kan taşraya çıkan Selman Farisi"nin
kolundan idi. Ali-yyel Murtaza-nın kolunu bağladılar,
cümlesinin kanı durdu. Ol dem onu dışarıdan gördüler,
Selman Farisi geldi. Bir üzüm tanesi getirip Hz Seyyid-in
önüne koydular, birlikte ''Ey hadimül fukara, hadimilik
edip, bu üzüm tanesini kırklara kısmet eyle" dediler.
Hz Seyyid biraz düşündükten sonra bunlar "Kırk
kişiler, bu bir üzüm tanesi'ni kime kısmet edeyim?"
dedi. Derhal yüce Tanrı'dan Cebrail Aleyhisselam'a emroldu
ki, ''Ey Cebrail, Habibim müşkülde kaldı, tez yetiş,
cennetten nurdan bir tabak al, Habibim Muhammed-e ilet.
Bu üzümü bu tabak içinde ezip şerbet eylesin. Kırklar-a
bahş edip içsinler'' dedi. Cebrail Aleyhisselam cennetten
bir nur tabak alıp Resul Aleyhisselam'in huzuruna geldi.
Hak Teala hazretlerinin selamını farz kıldı. Ol tabağı
önüne koydu: ''şerbet eyle, ya Muhammet" dedi.
Kırklar bakıp dururken onu gördüler ki, Seyyidin önünde
nurdan bir tabak zahir oldu..Gün gibi şule verdi. Seyyid
o tabak içine su koyup parmaklarıyla üzümü şerbet eyledi.
Kırklar-ın önüne koydu. Hak Teala hazretlerinin bunda
hikmeti vardı.. Kudret zahir olsa gerek idi. Kırklar
o şerbetten içtiler. Cümlesi mesti, elest oldular, kendilerinden
geçtiler. Öyle bir hale geldiler ki, birden cümlesi
kendilerini oturdukları yerden ayakta buldular. Bir
kere Allah!" deyip dest verdiler sıtkı candan semaha
girdiler, yani kendinden geçtiler. Seyyid dahi Kırklar-la
sema ederken mübarek başından imamesi yere düştü. Ol
imameyi yerden aldılar, kırk pareye kıldılar, bellerine
bağlayıp Hak için sema ettiler. Daha sonra Resulün çevresine
toplanıp Mirac'i sordular. Dediler ki: ''Ya Resulullah,
Hüda aşkına, bize hak süphane ve teala hazretlerinin
sizlere beyan eylediği ne ise beyan eyle ki, bizlerde
işitelim.'' O sırada şahi Merdan Ali de yerinden kalkıp
Peygamber"in yanına geldi. Peygamber baktı ki,
Miraç yolunda önüne çıkan arslan'a verdiği yüzük onun
parmağındadır. O zaman hakikati anladı. Ashabına dedi
ki: ''Gelin hakikate talip olun'' ki, Hakkın sırrına
yakın olasınız Ondan sonra, ashaplar dediler ki, ''Hakikat
nedir beyan eyle görelim" dediler. Peygamber hazretleri
dedi ki, Hakikat odur ki, evvel özünü kendi kendine
yar-ı ihtiyar ile bir yere teslim edin. Onun emrine
riayet edin "dedi. Ashaplar Resul-e dediler ki,
''Biz dahi biat kılmaya, iradet getirmeye geldik"
dediler. Ikrar verip talip oldular. Resul hazretleri
buyurduki: ''Ya ashaplar, hakikat Ali hakkındadır, Varın,
Hazreti Ali-ye ikrar getirin"dedi. Cümle ashaplar
vardılar, Hz Ali-ye biat kıldılar, talip olup yemin
eylediler. Hz Resul buyurdu, o cemde önce iki kişiyi
müsaib eylediler, en son Peygamber Aleyhisselam, Ali
ile müsaib ve kardeş oldu. Birlik manasını gösterdiler.
Peygamber Aleyhisselam kendi mübarek eliyle kuşağını
açtı. Ali-yi bağrına bastı.. Ikisi bir gömleğe girdiler.
Baş iki, gövde bir oldu, görüldüler. Peygamber Hz Ali
hakkında şu hadisi okudu. ''Lahmike lahmi, demmi, ke
demmi, ruhike ruhi, cismike cismi," dedi. Yani
"Ali-nin eti benim etim, kanı benim kanım, ruhu
benim ruhum, cismi'de benim cismimdir." Adem'den
Hatamül enbiya'ya gelinceye değin, yol-erkan yok idi.
Muhammet Mustafa ve Ali-yyel Murtaza cümleye rahmet
ettiler, dini zahir eylediler. Erkan koydular. şeriat
zahir oldu. Tarikat ve hakikat sır oldu. şeriat Muhammet-in
oldu. Tarikat ve hakikat Hz. Ali-nin şanına geldi. Peygamber
peki sizi yöneten kim diye sorar, oradakiler hep birden
bizler aklımızı sele salmadık, gönül birliğinde karar
kıldık, nefs"imize gem vurduk vel hasıl bu vesile
ilede kendimizi bulduk, elimize, belimize ve dilimize
mühür vurduk, bizler yaşlandık gelip gexiciyiz, geleceğe
ışık tutacak, yol yolculuğu yapacak iki torununu kendimize
ve geleceğimize, lider yapmak istiyoruz, karar senindir
derler, Peygamberimiz Hz. Hasan"a dönerek ya Hasan,
sen bu toplumun önderi, lideri olsan, toplumu toplantıya
davet etsen, gelmeseler ne yaparsın diye sorar, Hz.
Hasan, dedem Muhammet onlar gelmezlerse, askerlerimle
gider, gelmeyenleri zorlan getiririm der, Peygamber
Hz. Hüseyin"e döner ve aynı soruyu sorar, Hz. Hüseyin,
dedem Muhammet, xağırdığım toplum davetime gelmez ise,
ben onların ayaklarına gider turab olurum, neden gelemediklerinin
mahsurunu öğrenmeğe, onları iknağaya xalışırım der ve
Peygamber efendimiz Hz Hüseyin"nin sözlerinden
etkilenerek, ya Hüseyin anlaşıldı ki, bu kara xula sen
layıksın. Hz. Hüseyin"i Alevi dede"lerinin
oturduğu kara xula oturtur, dolayısıyla pirlik kapısının
mührünü de bu şekliyle Hz. Hüseyin"e verdi, böylece
Alevi"lerin, Kırklar Cem"ide oluşmuş oldu.
1400 yüz yıldır Kırklar Cem-i devam ederek geleneğini
sürdürdü. Alevi cemleri Hz Hüseyin"in ölümünden
sonra Alevi dedeleri tarafından yönetilmeğe başlandı.
Cemleri yönetecek Alevi Dede"lerinin halk arasında
itibar kazanmış olması, bizzat Dede"lerin her yıl
görgüye girip kurban kesmesi, Eline, Beline, Diline
sahip olması, Talip"inden önce kendisinin eteğinde
olan taşları dökmesi, Barıştan, dostluktan, Demokrasiden
yana olması, her şeyden öncede Alevi hoş görüsü ile
hareket etmesi xok önemlidir, aksi takdirde bu ilkelere
sahip olmayan Alevi Dede"leri, Hz. Hüseyin"in
o muhteşem kara xuluna oturma hakkına sahip değillerdir.
Bu Cem"lerde on iki kişi görev alır. Bunlar Peyk
( Cem"e gelmek isteyen köylere haber veren ). Postxu
: ( Dedenin önüne postu getirip seren ve düzeni sağlayan
kişi ). Bekxi ( Cem yapılan yerin dışındaki evleri bekler,
Cem"e karşı bir tertip varsa onu önler, veya haber
verir). Ibrikxi ( Cem"e katılanların ellerine su
döküp ellerini yıkamalarını sağlar ). Xırağcı ( Cem
yerini aydınlatmakla mükellef olan kişidir ). Ayakkabıcı
( Cem"e girenlerin girişte bıraktıkları ayakkabılarına
bekxilik eder ). Lokmacı ( Cem"e gelenlerin getirdikleri
yiyecek ve ixecekleri toplar, dağıtılmasına yardımcı
olur ). Zakir ( Cem sırasında saz xalar, on iki imamı
öven deyişler okur, demeleri seslendirir). Sakkacı (
Kerbela"da şehit düşen Imam Hüseyin ve ehl"i
beyt ixin sunulan suyu onların canları aşkına, Cemde
bulunanlara dağıtır ). Delilci ( Cem"e katılanlara
yol gösterir, Peygamber döneminde yanan delilin yanmasını
sağlar "Kura"nı kerim nur suresi 35. Ayet).
Cem"in on ikinci kişisi o bölgede, Alevilerin başı
olan ve Cem"i yöneten Dede"dir. Kendisine
Mürşit"de denir, Mürşit yol gösteren anlamına gelir.
Aleviler Cem törenlerine kadın, erkek birlikte katılırlar.
Evli iken boşanmış olanlar- insan öldürmüş olanlar-
sux işlemiş olanlar Cem"e katılamazlar. Alevi düşüncesine
göre bunlar düşkün kullardır.Alevi dedesi Cem"e
gelenler arasında dargınlar- kırgınlar- anlaşmazlıklar
olanlar varsa onları dinler, kararları kendi verir ve
tümünün barışmasını sağlar. Dede Babalar, bacılar,edep,
erkan" demesiyle birlikte dua okur , yanında sağında
ve solunda bulunan zakirlere destur verir, dostluk ve
barış ixin birde konuşma yapar. Zakir"in beyitlerinden
sonra Dede " semahlar saf, günahlar af ola,"
der ve cemaat hep bir ağızdan " Allah " Allah
" diyerek secde eder ve ardından semah dönülür,
Dede bu arada halkı uyararak seyr ixin olmaya, hak ixin
ola, hak ixin ola der. Semah bittikten sonra getirilen
lokmalara dualar verilir, dede şah lokmasının ardından
yiyeceklerin dağıtılmasını buyurur. Bu arada gizlice
yiyenler yakalanırsa o kişiye halkın belirleyeceği bir
ceza kesilir, o kişide itirazsız kabul eder. Cem"lerde"
Allah, Allah. geldiğiniz yoldan, durduğunuz dardan,
çağırdığınız pirden ?şefaat göresiniz. cenab-y Hak,
Hünkar Hacıy Bektaş? Veli sultan, Allah'a kul, Muhammed'e
ümmet, Ali'ye talib eyleye. Bu yoldan, bu dardan, bu
pirden ayırmaya. Cedd-i cemalimizi yaramaza, uğursuza,
pirsize düşürmeye.?şeytanın ?şerrinden, gafil gadadan,
görünmez beladan, koruya. Cenab-y Allah, hayırlıy devlet,
hayırlıy evlat, hayırlıy rahmet, hayırlıy bereket nasib
eyleye. Dualarınız, niyazlarınız kabul ola. Gerçeğin
demine hü..
Süpürgeci görevi devr alarak
"Hüseyn-i Kerbela için gözlerim kanlıy yaştır,
Yüz bin lanet ana ki Yezidin bağrıy taştır
Pirimiz Kırklar içinde Seyyid Farraştır.
Bir cemal Muhammed,kemal-i YImam Hasan,YImam Hüseyin
Al-i bülende salavat.
Yukarıda yazılanlardan da anlaşılacağı gibi Alevi Cem
ibadetlerine Allah - Peygamber - Ehlibeyt ve Kuran hakimdir.
Bin dört yüz yıldır süregelen bu gelenek ve görenekler
ixin, bu yazılanlar birilerine hikaye, veya safsata
gibi gelebilir, zalımın zulmüne xaresizliğinden boyun
büken, dedeler, ozanlar, yazarlar, sanatxılar yolundan,
erkanından hix bir şekilde taviz vermeden, bin bir zorluklar
ixerisinde bu yolu bugünlere kadar taşımışlar, bu gelenek
ve görenekleri hix kimsenin rencide etmeğe hak ve selahiyeti
yoktur, yanlışıyla, doğrusuyla bugüne değin, yolunu
sürenlerin, yüreklerine sağlık demek gerekir. Alevilik-
"Alevi"kelimesinin arapxa anlamı:" Ali"ye
ait" demektir. Yani, " Hz. Ali"nin yanında
olan, ona bağlı olan kişi". Hz Ali"yi en üstün
insan gören, onu Peygamber"in vefatından sonra
halifeliğe gelmesi gereken ve bu tercihi Allah"ın,
ve peygamberin yaptığına inanılan kişidir. Hz. Ali.
598 yılında Mekke"de dünyaya geldi, annesi Hz.Ali"ye
hamileyken kaabeyi tavaf sırasında sancısı tutar ve
Allah"a sığınır, Hak taala Kaabe"nin duvarının
axılmasını sağlar ve Hz.Ali Kaabe ixinde dünya"ya
gelir. Öyle ki Aleviler kendi aralarında Hz. Aliyi farklı,
farklı yorumlamışlardır, bir kısmı Zeydiyye, Ismailiye,
Imamiye, Nuseyriye gibi şii Alevileri, Anadolu Alevilerine
göre farklı yorumlar getirmişlerdir, fakat bu xeşitli
görüşler Anadolu Alevilerini etkilememiştir. Buradanda
anlaşılacağı gibi kesinlikle bilinmesi gereken Aleviliğin
ve şiiliğin birbirinden farklı şeyler olduğudur. Böylece
VII.yy" sonlarında doğan Alevilik VIII. Ve IV.yy"larda
kısa bir süre Sünniliğin ağır baskısı yüzünden pek yayılamadı.
Ancak onuncu yüz yıl ile, on altıncı yüz yılları arasında
hızla gelişme kaydetti. Başta Anadolu olmak üzere, Iran
- Türkistan - Mısır - Yemen - Irakta yaygınlaştı ve
edebiyat alanında önemli eserlerin yazılmasına yol axtı.
Alevi inancı, Anadolu"da özellikle sekizinci yüz
yıldan sonra halk tarafından tutuldu ve benimsendi.
Alevi inancına göre esas olan imamlıktır. Imamlık. Tanrı"dan
ve Hz.Muhammed"den sonra gelen en önemli makamdır.Bu
vesile ile ilk imamda Hz,Ali"dir. Imamlığın seximle
değil Tanrı buyruğu ile ve Hz. Muhammed soyundan gelen
birine verilmesi şarttır. Bu anlamda Ali"nin imamlığı
Tanrı"saldır. Imamlık babadan oğula gexer, seximle
değil soy ile, verasetle ilgilidir. Imam yer yüzünde
Tanrı"nın temsilcisi, Tanrı"ya en yakın olanıdır.
Tanrı Ali"de insan biximine girdiği ixin Ali ölümsüzdür.
Sözleri buyrukları tartışmasız gexerlilik taşır. Bu
bakımdan Tanrı"yı sevmek Ali"yi sevmek, Ali"yi
sevmekte Tanrı"yı sevmektir, Tanrı"yı sevmeyen
Ali"yi sevmiyor demektir. Ali"yi seveni sevmek,
sevmeyeni sevmemek gerekir( tevelle ve teberra ). Ali"den
sonra imamlık onun evladına gexmiştir. Gerxek imamlar
on ikidir. Ilk imam Ali, son imam onun torunu Mehdi"dir.
Mehdi ölmemiştir, sırlara karışmış, günün birinde Tanrı"sal
bir buyrukla ortaya xıkıp görevine başlıyacak, insanları
doğru yola iletecek, kötülüklerden koruyacaktır. Imamlık
makamı kutsaldır. Imam sux işlemez, eksik iş yapmaz,
o her türlü suxtan, eksiklikten arınmıştır, masumdur.
Bu yüzden imamın sözü bir bakıma Tanrı sözüdür. Xünkü
imam Tanrı diliyle, Tanrı iradesiyle söyler. On iki
imama karşı işlenen her sux Tanrı iradesine karşı işlenmiş
sux sayılır.Xünkü on iki imamın her birinin ayrı bir
kutsallığı vardır. Değişik kollara ayrılan Aleviler
genellikle islam dininin Kuran ile bildirilen bütün
ilkelerine, ve "sahih saydıkları" hadislere
inanırlar.Tanrı"nın birliğini, Hz. Muhammed"din
Resullüğünü kabul ederler. Sünni mezheplerinin hix birine
inanmazlar. Hz. Ali"ye gelince, Peygamber"in
nasihat ve vasiyetlerini hixe saydılar, yani Bir kavilde
iman koyundur- iblis ittir- xoban gitti- kurt koyunu
nitti- ve bir kavilde iman süttür- akıl bekxidir- iblis
ittir- üxü bir evde ve bir yerdedir- bekxi evden gitti-
süt bekxisiz kaldı- it sütü nitti, Peygamber öldü, ortaklık
bitti. Kuran-ı kerim"in fair suresi 5.ayetinde
derki, nefsine, menfaatine ve cehaletine düşmüş bu zihniyetten
sizleri uyarırım. Emeviler halifelik Hz. Alinin hakkı
olduğu halde, maddi güxleri, yani arka bahxeleri daha
kuvvetli olan Ebubekir. Ömer ve Osman"ı halife
yaptıktan sonra halkın yoğun baskıları sonunda (24 haziran
656) da halife olarak Hz. Aliyi göreve getirmek zorunda
kaldılar. Hz. Ali iş başına geldiğinde durum son derece
vahimdi, Ali ve ehlibeyt hakkında sahte müslümanların
ektiği tohumlar xoktaan yeşermeğe başlamıştı. Ali"nin
halife olmasıyla ix mücadeleler başladı. Görünüşte Ali"ye
taraftar olan sahabeden Talha ve Zubeyr ile Peygamber"in
hanımı Ayşe, Ali"ye biat etmediler ve beraberce
Mekke"ye, oradan da Basraya giderek şehri ele gexirdiler.
Ali kendisini himaye edecek birliklerin azlığı sebebiyle
Ekim 656"da Medineyi terketti. Kufe muhafızlarından
topladığı kuvvetle Basra üzerine yürüdü. Talha ve Zubeyr"le
yapılan müzakereler neticesiz kalınca harp başladı.
Ayşe, taraftarlarını cesaretlendirmek ixin bir deveye
binerek savaş meydanına girdi fakat sonuxta, tarihte
"Cemel vakası" diye bilinen bu savaşı Ali
kazandı.(4 aralık 656). Böylece bütün Irak Ali"ye
biat etti. Bundan sonra karşısına Suriye valisi Muaviye
bin Ebu Sufyan xıktı. Emevi ailesinin reisi olduğundan,
Osman"ın katilinin intikamını almak bahanesiyle,
halbuki siyaset uğruna, Osman"ıda kendileri katletti,
herekete gexen Muaviye Mısır"ı ele gexirerek iktidar
mücadelesine hazırlandı. Ali 657 senesinde Suriye üzerine
hareket etti. Iki ordu Siffin"de karşılaştı. Muaviye,
Osman"nın katillerinin teslim edilmesini istedi.
Ali Katiller aramızda değildir, katiller sizin ixinizdedir
dedi. Neticede mayıs ayında başlayan savaş tahminen
110 gün sürdü. Ali zaferi kazanmak üzereyken Amr. Bin
As"ın tavsiyesi üzerine Muaviye"nin birlikleri,
Kuran"nın hakemliğine müracaat ettiklerine işaret
ixin mızraklarının uxlarına Kuran sayfalarını takarak
ortaya xıktılar. Bu Irak birliklerine tesir etti ve
Ali hakem usulünü kabule mecbur kaldı. Hakem olarak
Ali tarafından Ebu Musa el Eşari, Muaviye tarafından
ise Amr bin as tayin edildi. Hakemler şubat 658"de
Ezruh"ta toplandılar. Uzun müzakereler neticesinde
Amr"ın bir hilesiyle Hz. Ali, hakemi tarafından
halifelikten azledilince, Amr Bin As, Muaviye"yi
halife sexti. Bu gelişme taraflar lehine kati bir netice
doğurmadı, fakat bu hadise ordu ixinde Ali"nin
durumunu biraz sarstı. Hakem olayını protesto etmek
maksadıyla Ali"nin ordusundan ayrılan 4.000 bin
kişi Medine"ye xekildiler. şehri zaptederek yağma
ve tahrip ettiler. Bunun üzerine, Ali, Islam tarihinde"Hariciler"
diye bilinen bu asilerin üzerine yürüdü.Nehruvan"da
onları mağlup etti, fakat kuvvetlerinin azalması sonucu
Kufe"ye xekilmek zorunda kaldı. Muaviye etrafına
topladığı yağcı ve xıkarcılar gurubundan bir ordu teşkil
etmişti, islam devletine vergi vermiyen Muaviye, her
vesile ile Hz. Ali yönetimine kafa tutmaya devam ediyor,
bir taraftanda oğlu Yezit"i islam devletinin yönetimine
hazırlıyordu, Yezit saraylarda ixi şarap dolu havuzlarda
xıplak kadınlarla gününü gün ediyor bir taraftanda ehlibeyt
düşmalığı ile yönlendiriliyordu. Hz. Ali daima dürüstlüğünün
kurbanı oldu. Bir sabah camiye namaza kalktığında kazlar,
ördekler eteklerin yapıştı, ahu figan eylediler, cariyesi
ağlıyordu, mübarek insan cariyesine ne olduğunu sordu,
ya Ali, senin sakalını alkanlar ixinde gördüm dedi.
Hz Ali ben bugün şehit olmağa gidiyorum hakkınızı helal
eyleyin dedi. Bütün ev halkını bir telaş aldı, Hasan
ve Hüseyin hazretleri hemen cami yoluna koyuldular,
sağa sola baktılar, yolları araştırdılar. Hz Ali ev
halkı ile vedalaştıktan sonra camiye vardı. Caminin
arkasında dikine bir hasır duruyordu onu salladı ve
kalk ya ibni Mülcem namaz vakti geldi dedi. Mülcem tam
bir hafta boyunca hanxerini zehirle bilemişti. O yüce
insan Hz. Ali namaza durdu ve Mülcem zehirli hanxerini
Ali"nin sırtından bir kere sapladı, Allahın arslanı
yalnız bir ahh diyebildi, ve bir hafta sonra ocak 661
yılında Ramazan ayının on dokuzuncu gecesi ruhunu teslim
eyledi. Hz. Ali iyilik edip, Azad ettiği kölesi ibni
Mülcem tarafından şehit edildi. O hix bir zaman kendi
nefsini düşünmedi, xünkü o bir Veli idi, politikanın
dolambaxlı yollarını bilmezdi, değil müslümanlara, düşmanlarına
bile hile yapmazdı, dolap xevirmez, entrikaya tenezzül
etmezdi, velhasıl örneği bulunmaz yüce ve tertemiz bir
insandı. Imamı Ali, dünya"da yetişen ender karekterli,
olağan üstü bir insan yapısına sahipti, o kahramaların
kahramanı, yiğitlerin yiğiti, mertlerin merti, cengaverlerin
cengaveri, velilerin şahı, bilginlerin en üstünü, hakimlerin
en adili, vel hasıl kelimelerin tarif edemiyeceği bir
dahi idi, birbirinden ayrı bir xok nitelikler onda toplanmıştı.
Mevlana Celaleddin Rumi bir kasidesinde Hz Aliyi şöyle
tanımlıyor. " O axıklayıcı imam, Tanrı velisi safa
ehlinin vücut güneşidir. Yerde, gökte, mekanda, zamanda,
Hakla duran o imamın zati, ix ve dış temizliğiyle vasıflanmak
vaciptir. Xünkü küfürden, ikiyüzlülükten kurtulmuştur
temizdir... Onun konağı birlik alemidir. Dünyevi ve
beşeri sıfatlardan dışarıdır. O, insanın hakikatı ve
canı gibiydi. Her şey fanidir, fakat can yaşar, ölmez.
Onun hareketi kendinden diri olan ezeli varlıktandır.
Beka ve xevresinde döner dolaşır, yaratıkları yaratının
zati gibi o bakidir. Hak"kın yüksek sıfatları Ali"nin
vasfıdır, Hak"kın sıfatları zaten ayrı değildir.
O Tanrı"nın zatine yapışmış, o olmuştur. Hani duyduğum
lahutun o gizli hazinesi yokmu: işte o odur. Xünkü o,
Haktan halka görünmüştür. O hazinenin nakdi, tükenmez
ilimdi. Işte o ilimden maksüt, yüce Ali"dir. Hak"kın
hikmetini ondan başka kimse bilemez. Zira o hakimdir,
herşeyin bilginidir. Hz. Ali bunca niteliğe sahip bulunurken,
emevilerin yaptığı bir toplantıda, Peygamber"in
yanında bulunmuş olan eba Hereyre denilen sahabeye soru
sorarlar, ey eba Hereyre namazı Hz. Ali"nin arkasında
kılmakmı doğru, yoksa Muaviye"nin ardında kılmakmı
sevaptır, Hereyre cevap verir, Hz. Ali"nin ardında
namaz kılmak doğru ve sevaptır, ama şunuda unutmayın
ki, Muaviye"nin pilavı daha yağlıdır, işte insan
buna dayanamıyor. Insan oğlunun öncelikle kendi eteğindeki
taşları döküp, kendi kendini burada sorgulaması gerekmiyormu?
Bir Sahabe`nin işkembesini doldurabilmek uğruna, fakir,
fukara hakkı yiyen, türlü entrikalar xeviren, Allah
ve Peygamber"i, Islam şemsiyesi adı altında koz
olarak kullanan, Muaviye"nin ardından gitmesi doğru
olurmu? Toplumları birbirine düşüren, bilgisiz yobaz,
ve inatxı softalardan ne beklenebilir. Bazı art niyetli
ve bilgisiz müslümanların duyduklarına ve okuduklarına
göre, Muaviye bir sahabe"dir, bir iman, bir vahiy
katibi ve bir kahramandır, amcası oğlu Hz. Osman"nın
şehadetini bizzat gerxekleştiren, Hz. Peygamber"in
torunu Hz. Hasan"a şehadet şerbetini ixiren, Hz.
Hüseyin"in Kerbela olayının hazırlayıcısı olan,
insan aleminin yüz karası Muaviye"ye, yukarıda
sıralanan üstün vasıfları yakıştırmak ne kadar doğru
olur, yakıştıranların ve yakıştıranlara uyanların bir
hayli düşünüp tarihin gerxeklerini irdelemesi gerekir.
Bundan dolayıdır ki, Alevi"ler cem törenlerinde
sıtkınan Allah"a sığınarak, Muaviye"ye ve
oğlu Yezit"e, (Nalet olsun Yezit"e,) diye
bedduada bulunurlar. Hz. Peygamber"in sevgili torunu,
göz bebeği olan, Hz. Hüseyin"i Kerbela"da
susuz şehit edenlere destek verenlerin, o tarihlerde
alim gexinenlerin, aldıkları keseler dolusu sarı altınlar
hatırına, bile, bile, yalan yazılar yazdığı söylenir,
hatta haşa Kuran"a bile el attıkları ifade edilir,
bu vesile ilede, Kuran"da Ehlibeyt hakkında olması
gereken 366 ayetin yok edildiği kaynaklarca yazılır.
Peki ya bugün, hix xıkarları olmadan, sırf insanlar
arasına nifak tohumları saxmak amacıyla gereksiz yere
mücadele edenlere, inatxılıklarına devam edip, eski
yazılanları taklit ederek, halen Muaviye"yi övenlere,
masum, cahil milleti aldatmaya, kardeşi, kardeşe düşürmeğe
devam edenlere ne demeli. Ebu süfyan"ın oğlu olan
Muaviye, bir vahiy, bir sır katibi, bir kahraman olamaz,
onu övenler ne yazıkki bilmeden affı mümküm olmayan
günah işliyorlar. Ehli sünnet Kuran"da bir hadisten
bahseder, sahabelere küfretmek doğru değildir, sahabelere
küfredenler cehennemden kurtulamaz, Allah"ın naleti
onların üzerinden eksik olmaz diye yazılır, bunu Peygamber"imiz
buyurdu derler. Hz. Ali efendimiz sahabelerin en büyükleri
olduğu halde, Muaviye cami ibadetlerinde yıllarca ehlibeyte
ve sülalesine küfür ettirmiştir ve bu küfür tam 83 yıl
boyunca devam etmiştir, bu yüzdendir ki Aleviler cami
ibadetine rağbet göstermez. Ebu Süfyan oğlu Muaviye"nin
1400 sene önce başlattığı zulüm ve işkenceler, Osmanlı
döneminde Yavuz Sultan Selim"in Iranda, şah Ismail"e
saldırısıyla, 360 bin asker Kızılbaş ordusu diye kılıxtan
gexirilmiş, bu saldırılar Cumhuriyet döneminde sırasıyla,
Dersim, Maraş, Xorum, Sivas, Istanbul olayları ile devam
etmiştir. Insan oğlu var olduğu sürece, ne Emevi"lerin
lideri olan Ebu Sufyan oğlu Muaviye"nin, nede oğlu
Yezit"in ettiği zulüm ve işkenceler, Tarihten silinmeyecek,
Alevi ve aydın düşünen bütün toplumların ciğer yarası
olarak kalacak, insanlık bundan daima utanx duyacaktır.
Alevi"liğin özü doğruluk, cevheri hoşgörü, hazinesi
bilgi,kemali marifet,meyvesi dostluk ve vardığı yer
insan sevgisidir.
İLLA ZÜLFİKAR
Haykırınca titrerdi dağlarla taşlar Ehli beytin derdi
yürekleri dağlar
şaha kalk düldül geliyor kızılbaşlar Peygamber soyuna
zulüm yaptılar
Zulme karşı sallanırdı o Zülfikar Allah ile kul arasına
girdi azanlar
La Feta Illa Ali,la Seyfa,illa Zülfikar La Feta Illa
Ali,la Seyfa,illa Zülfikar
Hüseyin"i Kerbela"da al kana boyadılar Pirler,
Mürşitler susmuş konuşmazlar
Imam Zeynal Abidi"ni zindana attılar Cem yerine
varıp birliği sağlamazlar
Imam Musa"i Kazıma kurşun akıttılar Hak uxun Mevla-ya
sitem yollamazlar
La Feta, Illa Ali,La Seyfa, Illa Zülfikar La Feta, Illa
Ali,La Seyfa, Illa Zülfikar
Ak deve üstünde yükümüz vardır Kula kul olduk yılıp,
usanmadık
Erenlerden gelme soyumuz vardır Her gördüğümüzü kendimiz
saydık
Mahşer kapısın`da duran şahımız vardır Aşık kul seveni
bu uğurda uğurladık
La Feta, Illa Ali, La Seyfa, Illa Zülfikar La Feta,
Illa Ali, La Seyfa, Illa Zülfikar.
Emir'el müminin ,Hicretin 40.,miladın 661.yılında
Ramazan ayının 21.gecesi hakka yürüdü.Büyük oğlu Hasan,kendisini
yıkayıp kefenledi.Sabaha doğru şimdiki türbesinin olduğu
yerde sırladılar.
Sırası gelmişken Hz.Ali'nin nasıl katledildiğine değinmek
istiyorum.Haricilerin anlaşmasına göre İbn-i Mülcem
,Ali'yi öldürmekle görevlendirilmişti.Bir başka fedai,de
Muaviye'yi öldürecekti.Ancak Muaviye kaçıp kurtuldu.Ali'nin
gömülmesinin ertesi günü ibn-i Mülcem öldürüldü.Aynı
gün Kufe camiinde İmam Hasana biat edildi.Daha sonraki
gelişmeler'e değinmek yerinde olur kanısındayım.Hasan
Muaviye'nin uslu durmadığını, aleyhine eylemler düzenlediğini
duyunca muaviye'ye mektuplar yazdı, ancak sonuç alamadı.
Muaviyenin zenginliği işe yarıyor, paralar vererek etkin
kişileri Hasan'ın çevresinden uzaklaştıyordu. İmam Hasan
ordusunda Ehl-i Beyt'e bağlı olanlar iyice azalmıştı,
öbürleri ise yelin estiği gibi davranıyorlardı. Hele
hele Ehl-i Beyt yandaşları bir ara haricilerin etkisine
kapılmışlardı.Orduda Muaviyenin casusları cirit atıyorlardı.
İmam'ı Hasan'ı kaçırıp Muaviye'ye götürmek isteyenler
bile vardı.Çadırı yağmalanmış,bir kezde yaralanmıştı.Çok
zor durumdaydı.Iraklıların davranışı onu perişan etmişti.Tam
bu sırada muaviye'nin adamları bir önerge ile çıkageldiler.Hasan,
demokratik bir davranışla bu gelen öneriyi kendi adamlarına
açtı.Orada bulunanlar anlaşmayı benimsediler.Bu anlaşma
koşulları şöyle idi.1-Halk,Kuran'a ve Peygamber sünnetine
uygun yönetilecekti..2-Hz.Ali'ye kötü söz söylenmeyecekti..3-Hz.Ali
yandaşlarına kötülük edilmeyecekti.4-Cemel ve Sıffeyn
savaşlarında ölenlerin çocuklarına haraç malından pay
verilecekti.5-Muaviye,Halife olacaktı.Ancak kendisinden
sonraki halife üzerinde söz sahibi olmayacaktı.Maviye
imza töreninden sonra Nuhayle'ye gitti İlk sözü şu idi"Ben
Hasan'la kimi maddelere uyacağımı söyledim.Ancak o maddeler
bile ayağımın altında.Hiç birini yerine getirmeyeceğim."Öyle
de yaptı.Hz.Ali'ye oğlu Hasan'ın bile bulunduğu toplantılarda
lanet okuttu.Bütüm uyarılara karşın bu alışkanlığını
sürdürdü.Bu kötü alışkanlık kendisinden sonrada ta Abdülaziz
oğlu ömer dönemine değin sürdü.Muaviye döneminde Ali
yandaşlarına edilmeyen kötülük kalmadı.Ehl-i Beyt şehitlerinin
çocuklarına bir dirhem bile verilmedi.Ölümünden öncede
yerine öğlu Yezid'i zorla halife yaptı.böylece Halifeliğe
saltanat kuralını getirdi.Bundan sonra Halifelik babadan
oğula geçecekti.İmam'ı Hasan'ı bu anlaşmadan dolayı
eleştirenler sonradan kendisine hak verdiler.Hasan,Muaviye
ile yaptığı anlaşmadan sonra Medine'ye döndü.Bundan
sonra zaman,zaman onun canına kıyma girişimlerinide
görürüz.Bir kaç kez zehirlendi,ancak kurtarıldı.Sonunda
Muaviye'nin kandırması ile eşlerinden Eş'as kızı Cüde,onu
zehirledi.Muaviye,eğer bu işi yaparsa Cüde'yi oğlu Yezd'e
alacaktı.Ancak sonradan"Hasa'na yapan oğlumada
yapar"diye sözünden döndü.Hasan,kardeşi Hüseyn'in,"bunu
kim yaptı?"sorusuna ,"Tanrının öcü daha zorludur",diye
yanıt vermedi.Hasan'ın cesedini dedesinin yanına gömmek
istedilersede Mervan engel olur Hüseyin'de ağbisinin
cesedini onun vasiyetine uyarak batı, mezarlığında toprağa
verdi. Ölüm tarihi. 49 dur.(m 670).Kırk yedi yıl yaşadı.
böylece İmam Ali'ye ve oğullarına, giderek soyuna karşı
öldürme düşünceleri artık eyleme dönüşmüştü. Bu bölümde
artık yazımın can alıcı bir noktasına değineceğim. Sünni
kurallar dışındaki inançlarım olsun, Anadolu türkmen
- Alevi kesiminin olsun yüzyıllardır üzerinde birleştiği,
sevdiği,saydığı ,
ağladığı bir kişinin, bir savaşın öyküsüdür bu. Üçüncü
imam Hz.Hüseyin'in künyesi "Ebu Abdullah, ek adı
(lakap) Zeki, Şehid, Mazlum ve sıbd olup Hicretin 4.yılı
Şaban ayının beşinci salı günü Medine'de doğmuştur."(m.626)
Adını dedesi Hz Peygamber koymuştur. Adın konulmasıTanrı
isteğidir. Ağabeyi Hasan'dan yirmi ay sonra dünyaya
gelmiştir.Altı erkek, iki kız çocuğu olmuştur. Bunlardan
dedesi Hz.Peygamber'e çok benzediği için Şehip-I
Peygamber (Peygamber benzeri) diye de anılan Ali Asker
(Asgar) Kerbela'da şehid olmuşlardır. Soyu hasta olduğu
için Kerbela kırımından kurtulan Zeyn'el Abidin'den
yürümüştür. Diğer oğulları Muhammed, afer, Abdullah,
babalarının sağlığında Medine'de ölmüşlerdir. Kızları
Fatma, Sakine ve altı aylıkken Kerbela'da boğazından
oklanarak öldürülen Ali Asker'in annelerinin adı Rebab'dır.
Büyük oğlu Ali Ekber'in aslında Zeynel Abidin olduğu
söylentisinin aslı yoktur. Neminden beri süregelen söylentilere
göre dedesinin en sevdiği torunu idi. Çok sık görüşürlerdi.
Bilindiği gibi Kuran'da Ehl-i Beyt sık sık dile getirilmiş
ve övülmüştür.
|
|